Bilgiyi ''Yayma!'' Yasası
Dezenformasyonla, yani yanlış bilgiyi yayma ile mücadele kapsamında getirilmek istenilen "Basın Kanunu ve Bazı Konularda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun", bu hafta Adalet Komisyonu''ndan geçti.
Ancak yasanın yanlış bilginin yayılmasıyla mı yoksa bilginin yayılmasıyla mı mücadele ettiğini anlamak güç.
Öncelikle şunu belirtmek gerek; 2016''daki ABD Başkanlık Seçimleri sırasında yanlış bilgilerle kitlelerin manipüle edilmesi, bunun demokrasiye etkisi üzerinden tartışmayı başlattı. Keza Brexit süreci de bu dezenformasyon mücadelesinin önemini pekiştirdi. Düğmeye ilk olarak Avrupa Konseyi bastı ve 2017''de dezenformasyonu tehdit olarak tanımlayan bir rapor yayınladı. Sonra arkası geldi… Pek çok ülkede dezenformasyonla mücadele adımları aldı, atılmaya da devam ediyor. Ancak bu adımların sınırı, kapsamı, amacı farklılık gösteriyor. Despotik yönetime evrilmeye meyilli ülkelerde, söz konusu mücadele istismar ediliyor ve olan yine düşünce ve ifade özgürlüklerine oluyor.
Özgürlük meselesi
Freedom House geçen sene yayınladığı raporda internette ifade özgürlüklerinin son on yılda önemli ölçüde azaldığını belirtti.
Yani, on yıl önce internet ortamı daha özgürdü ancak dezenformasyon böylesine bir sorun değildi. Dezenformasyon yayıldıkça internette sınırlamalar arttı. Ancak dezenformasyon da en çok tam da onunla mücadele ettiğini iddia edenlerce kullanıldı.
Siyasetçiler, bilgiyi kendi çıkarlarına uygun olacak şekilde kullanma eğilimlerini internette de gösterdi. İnsanlara edinilen bilginin doğruluğunu teyit ederek inanma veya yayma bilinci aşılamak, siyasetçilerin işine gelmediği gibi, yanlış bilginin internet üzerinde yayılma hızı kolaylarına bile geldi. Ancak pek tabii siyasal iktidarlar, yanlış bilginin hangisi olduğunun belirlenmesini de kendi tekellerine almakta kararlılar.
Keyfiyet tehlikesi
Bu alanda, Türkiye''de Basın Kanunu''nda yapılmak istenilen değişikliklerin en çok sosyal medyayı etkileyeceğine şüphe yok. Öyle ki, herhangi bir anlık olayı sosyal medyada paylaşmak, yorum yapmak ve hatta başka biri tarafından paylaşılmış haber değeri taşıyan paylaşımı yeniden paylaşmak dahi suç olarak nitelenebilecek. Üstelik söz konusu suç için öngörülen cezanın üst sınırı (üç yıl) oldukça yüksek.
Bu durumda değişikliğin sebep olacağı başlıca sansür, insanların kendilerine uygulayacağı sansür, yani otosansür.
Elbet haber okuma bilincinin gelişmesi gerek ancak bilginin doğruluğunu teyit etmek vatandaşa yükümlülük olarak yüklenebilir mi?
Ayrıca, hangi bilginin yanlış veya yanıltıcı olduğunun tespitinde adil ve eşitlikçi bir yaklaşım olacağı hususunda devlete güveni kaldı mı insanların?
Söz konusu yasanın 29. maddesinde yer alan bu düzenlemedeki ifadeler öylesine muğlak ki, keyfiyete yol açacağı şimdiden aşikâr. İnsanların bu keyfiyetten çekinip ifadelerini sınırlayacağı da…