Her tuşa aynı anda basmak!
“TEĞMENLER korsan yemin etti” diyerek başlatılan tartışmalarda çok kısa süre önce bir ihraç hamlesi yapıldı ama başka bazı konular gibi o hamle de kamuoyundan gelen reaksiyonları tespit etmek açısından biraz soğumaya bırakıldı sanki.
Aslına bakarsanız, iktidar tarafının şu an aynı anda her tuşa basarak ilerlediği bir süreç hâlinde devam ediyor bu süreç de. Bir tarafta kendilerini memnun etmeye mecbur hissettikleri ve bu iktidarın ideolojik olarak beslendiği bir kaynak var. Diğer tarafta ise sadece o kaynak tarafından desteklenirlerse alabilecekleri hâl desteği ile ana muhalefet olmakta bile zorlanacakları gerçeği.
Ekonomi iyi giderken, ya da şöyle söyleyelim ne var o yok paylaşılırken en altta da belli bir refah sağlanmışken, alınan desteklerin tam bir ideolojik karşılığı olmadığını bilenler ile geri kalanları artık önemsemeye gerek yok diyenler arasındaki görüş ayrılığı şu an yaşanan.
Zaten o artık bu merkezden bize gelen oylara gerek yok diyenlerin temel argümanı idealize ettikleri yeni düzene ulaşma zamanının geldiği üzerine kurulu. Bu düzende toplumun tamamına bir şekilde dağıtılmış az veya çok ekonomik kazanım yok. Onlar sadece kendi aralarında bölüştükleri rantlar üzerinden sağladıkları avantajları artık yeterli görüyorlar.
Diğerlerinin temel ihtiyaçları için bile sıkıntı çekiyor olmaları da onlar için aslında bir avantaj olarak görülüyor. Yoksulluğu yönetebilme yeteneklerine güveniyorlar. Ancak artık içinde yaşanılan yoksulluk yönetilebilir olmaktan çıkmak üzere. Hâlâ daha bu konuda direnen insanlar var elbette. Kesin inanmışlar için ileri tarihli gelecek güzel günler söylemi hâlâ son derece elverişli ve kullanışlı. Ancak o gelecek güzel günlerin gelmediği her yeni gün saflar da seyrekleşiyor.
Muhalefet tarafı ise bu konuda yeterince başarılı bir süreç yürütüyor gibi görünmüyor. Yine de öyle ağır konularla muhatap oluyorlar ki gündemden kaçmaları da olası değil gibi. O arada oluşturulan gündem üzerinden, diyalog yanlısı bir tavır oluşturmaya çalışmaları muhalif seçmen açısından rahatsızlık verici. Ancak muhalif seçmenin tek başına bu sistemde iktidarı değiştirme potansiyeli yok. O sebeple de daha önce iktidara oy vermiş olan seçmeni yakalamak gerekiyor.
Burada itidal ile pasiflik arasında sıkıştığı zamanlar da oluyor elbette. Yani gündemi belirlemek konusunda cevval davrandığında eski ve alışkanlık kazanmış seçmeni, biraz pasif kaldığında da kendi seçmenini rahatsız ediyor.
Aslında iktidar tarafı da şu anda aynı sıkıntının içinde ve başta verdiğim örnek bunun en belirgin hâli. Hatırlarsanız, teğmenlerin ‘korsan yemin’ şeklinde nitelendirilen davranışları aslında başlangıçta iktidar kanadı tarafından oldukça itidalle karşılanmıştı. AKP Sözcüsü Ömer Çelik durumu normal karşılamış, bazı MHP yöneticileri desteklemiş, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de endişesini dile getirse de çok sert çıkmamıştı. Ta ki Cumhurbaşkanı Erdoğan olayın üzerinden geçen 1 haftadan sonra yaptığı konuşmada teğmenlere “Siz o kılıcı kime çekiyorsunuz” diyene kadar.
Erdoğan o tepkiyi tam bir hafta sonra verdi. Verdiği yer İmam Hatipliler Derneği idi. O bu tepkiyi açıkça vermeden önce kendilerini tanımlamakta zorluk çektiğimiz bir sürü sosyal medya fenomeni bu gençleri hedef göstermeye başlamışlardı.
O sosyal medya mücahitlerinin memnun edilmesi de gerekiyordu ki bir hafta sonra teğmenlerle ilgili değerlendirmeler farklılaşmış ve sertleşmişti.
Ancak elbette yukarıda da belirttiğimiz gibi, bu çok net bir denge gözetmeyi hâlen gerektiriyor. İktidar kendisini güçlü hissettiği alanlardaki davranışları ile her an sıkıntı yaşama potansiyeli olan alanlardaki davranışlarını dengelemek zorunda.
Ancak kendisini taviz vermek zorunda hissettiği her an ve adım, asıl muhatabı olan halkın kendisinden daha fazla uzaklaşmasına neden oluyor. Orada da bir kez daha gelecek güzel günlerin hayallerine yatırım yapma yolu seçiliyor. Şu aşamada buradaki en önemli sorunları ise ideolojik bağnazlıklar tarafından etkilenemeyen ideolojiler sonrası nesil. Onlar ailelerinin etkisinde bir süre kalsalar da büyümeleri engellenemiyor. Materyalist dünya tarafından etkilenmeleri kaçınılmaz oluyor ve etraflarına bakıyorlar. İletişimin sınırsızlığı sosyal medya mücahitlerinin etki alanlarını da daraltıyor.
Hepsini üst üste düşündüğümüzde, aynı anda her tuşa basan ve bunların her biri için başka bir otoriteyi kullanan iktidar, kendi muhalefetini de kendisi yapıyor gibi bir durumda kalıyor. Muhalefet ise, istisnalar hariç, kendisini savunma durumunda kalıyor. Bu savunmaların başarılı olması da elbette bir kazanım olabilir ama Türkiye’de geleneksel yaklaşım hâlâ güçlü liderlikten yana tavrını koyma eğiliminin geçerli olduğunu gösteriyor.
Anlaşılan iktidar, suların durulmasına izin vermemeyi bir politika olarak tercih etmiş durumda. Muhalefetin o dalgalarla net şekilde mücadele ederken kendi gündemi hakkındaki fikirlerini de halka aktarması önemli