Baydemir, biraz daha söver misin

Diyarbakır Belediye başkanı Osman Baydemir TC. Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a seslenerek “burası Diyarbakır, eğer savaşacaksan buyur” dedi. Başbakan’da “Biz tüm belediyelere eşit davranıyoruz” diyerek çok sert(!) demeç verdi.
Demokrasi dedikleri bu olsa gerek.
Hani hep bir ağızdan Türkiye’de “statüko var” diyorlardı ve bunu önlemenin yolunun “demokrasi” olduğunu söylüyorlar ya.
Meğer ben bugüne kadar demokrasiyi tam anlamamışım. Oysa buymuş. Osman Baydemir Kasımpaşalı olarak bilinen Başbakanımızı savaşa davet etmeseydi, “hodri meydan” deyip konuşmasaydı yine statükonun ne berbat bir şey olduğunu anlamayacaktım. Hele Başbakanımız Kasımpaşalı Tayyip Erdoğan o “çok sert” demecini vermeseydi asla öğrenemeyecektim. Demek ki ülke böyle yönetiliyormuş.
Bölücülükle ilişkilendirilmekten hiç gocunmayan ve PKK terör örgütüdür diyemeyen bir belediye reisi çıkıp da arkadaş “savaş itiyorsanız biz buradayız” demeseydi. Ben “Kürt realitesini” de anlamayacaktım.
Ne kadar geri kalmışım.
Şu AB dedikleri şey ne güzel bir şeymiş..
Ülkemizin ufkunu açtı.
Bizi medeniyete alıştırmak için elinden geleni yapıyor. Eğer AB olmasaydı ve Türkiye’de bulunan iş başındaki hükümet, buradan gelen talimatları, ilahi bir buyruk gibi kabul ederek medeniyet yolunda başta anayasa maddeleri olmak üzere onlarca kanunu jet hızıyla değiştirmeseydi, emin olunuz şu mübarek demokrasi ortamını bulamayacaktık.
Hatırlayınız.
Milli güvenlik kurumunu nasıl değiştirdik.
Devlet Güvenlik mahkemelerini ne güzel ortadan kaldırdık.
Hatırladınız mı?
İyi.
Daha başkalarını da hatırlayın.
Terörle mücadele yasasını nasıl yumuşattık.
Hele şu Türklüğü önemli hale getiren 301.’i ne güzel oyduk.
Efendim, polis salahiyeti yasasındaki değişmeleri, gözaltı durumlarını, polisin kamu düzeni sağlamak adına olaylara müdahale etmek yetkilerini öyle bir yumuşattık ki, sokakta birbirinizi kurşuna dizin kimsenin umurunda olmaz.
Eee AB demek medeniyet demektir.
Hoşgörü demektir.
Toplumun vesayet altından kurtulup, erginleşmesi, kendi başına buyruk olması ve en mühimi halkın gücünün hissedilmesi gerekmiyor muydu?
Evet gerekiyordu.
Şu liberalizm dedikleri şey, alabildiğine bizi özgürleştirdiğine göre Diyarbakır belediye başkanının Başbakan’ı ve dolayısı ile de Türkiye’yi tehdit etmesine pek aldırmamak lazım.
Özgürlüklere alışmalıyız.
Hatta DTP eş başkanı denilen Ahmet Türk’ün Türk Silahlı Kuvvetlerini suçlamasını bile bu çerçeveye koymalıyız. Halkımız 60’ıncı hükümete “yola devam” derken elbet bir bildiği vardı.
Öyle değil mi?
Zaten AB gazeteleri boşuna bayram etmiyor. Türk halkını daha fazla özgürleştirecekleri için ve bugüne kadar yaptıkları halkımız tarafından onaylandığı için çok mutlular.
ABD de öyle.
ABD basınını bir görün.
Sevinçten uçuyorlar.
Sanki George Washington yeniden dünyaya gelmiş ve seçilmiş gibi.
Az şey mi?
Türkiye onların eseri oluyor. Diledikleri gibi biçimlendiriyorlar.
Pembe devrim sürüyor.
Azizim şu Osman Baydemir olmasaydı ben Türkiye’nin özgürleşme düzeyini hiç anlamayacaktım. Pembe devrimin gücünü hiç hissetmeyecektim. Hele AB, ABD ve İsrail üçlüsünün büyük Ortadoğu çerçevesinde Selçuklu ve Osmanlı bakiyesi bir ülkeyi dışarıdan nasıl kontrol ettiklerini asla bilmeyecektim.
Dünyayı yöneten padişahlar yetiştiren bir milletin, nasıl bukalemun haline getirildiğini asla anlamayacaktım.
AB özgürleştirdikçe bir hoş oluyoruz. İçimiz kıpır kıpır.
Söv bize Baydemir. Ancak böyle özgürlüğün tadına varabiliyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları