Hani operasyon yapılacaktı?
Aydınlık’tan alıntıladığım haberin girişi şöyle:
“ABD, Suriye'deki asker sayısını 900’den 2 bine çıkardı. ABD ve Fransa, Kamışlı’da yaptığı görüşmelerde Suriye Kürtleri Ulusal Konseyi (ENKS) ile PKK/PYD’yi anlaştırmaya çalışıyor. ABD’de Demokrat Parti ve Cumhuriyetçi Parti’den iki senatör, “Türk Saldırganlığına Karşı Koyma Yasası’nı Kongre’ye sundu. Tasarının yasalaşması halinde, Türkiye eğer PKK’nın Ayn el Arab’da (Kobane) ABD denetiminde silahsız bölge koşulunu kabul etmezse, ABD Ankara’ya bir dizi yaptırım uygulayacak. ABD Dışişleri Bakanı Blinken de, PKK’nın paravan örgütü SDG ile işbirliğinin süreceğini söyledi.”
İşte Suriye konusunda önümüzde duran devasa engel bu.
Peki engeli anladık da bir çözümü var mı?
Önceki Gün Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile HTŞ lideri samimi sıcak bir görüşme yaptı ve her ikisi de Suriye’nin toprak bütünlüğüne vurgu yaptı. Buraya kadar iyi, güzel, sorunsuz. Biz de aynı görüşü paylaşıyoruz.
Peki “Suriye’nin toprak bütünlüğü” nasıl sağlanacak?
İşte orası belirsiz.
Çünkü yukarıda yaptığımız alıntıda görüleceği gibi karşımızda “Dış güçler” tablosu var. ABD yönetimi, İsrail’e tanıdığı hoşgörüyü, Türkiye’ye tanımıyor. Suriye’nin güneyini işgal eden ve ülkenin bütün silah gücünü, askeri tesislerini, havaalanlarını bombalayıp yok eden İsrail de, Türkiye’nin müdahalede bulunmasına karşı çıkıyor.
Ayrıca Batı dünyası, başta Hıristiyanlar olmak üzere, ülkede varlık gösteren etnik ve dini grupların özerk yönetilmesini istiyor. Etnik varlık olarak Türkmenler hariç, her gurup pastadan pay istiyor. Bu durumda Suriye’nin geleceği belirsizleşiyor. Üniter bir devlet mi olacak yoksa Lübnan gibi dini veya etnik aidiyetlere göre bir devlet yapısı mı ortaya çıkacak?
Kısaca Suriye’nin gelecek sorunu, devletin hakimiyet yapısıyla doğrudan ilgili.
İşte tam bu noktada, Türkiye’nin milli birliğini ve üniter yapısını sorgulayanlara yüksek sesle sormak lazım: Suriye size örnek alacağınız bir tarih dersi vermiyor mu?
Bir diğer sorgulamamız gereken husus da, Kürtçülük bağlamında İki dilli bir anayasa önerenlerin niyetini anlamak için Suriye örneği, tarihin önümüze koyduğu apaçık bir laboratuvar değil mi? Aynı şekilde Lübnan gerçeği bize adeta ikazlarda bulunuyor.
Milli egemenlik ya da devlet egemenliğinin önemi, devletin egemenlik yapısıyla doğrudan ilişkili. Yamalı bohça misali, Lübnan gibi, her etnik ve dini grubun iktidarı ve egemenliği paylaştığı, dışardan demokratikmiş gibi görülen siyasal yapının durumu ortada. Milli güvenlik bakımından en küçük bir dış saldırı karşısında, ülkenin milli ordusunun etkisiz kaldı. Bunun en çarpıcı örneğini, İsrail’in günlerce bombaladığı Hizbullah saldırılarında göndük. Hizbullah, Lübnan egemenliğinin önemli bir parçası olmasına rağmen, ordu yok oluşunu seyretti.
İşte bu durum, üniter devlet ve milli hakimiyetin, ulusun/milletin tamamının elinde olmasının olmanın ne kadar önemli olduğunun göstergesidir. Suriye de Lübnanlaştırıldığında ortaya benzer durum çıkacaktır.
Türkiye’de konjonktürün yardımıyla APO’yu özgürleştirme çabası ve onun himmetinden, Türkiye’ye sahici bir siyasi sonuç çıkacağının vehmiyle absürd politika üretilmesi, içinde yaşadığımız olaylardan hiçbir ders alınmadığını gösteriyor. Bu bağlamda İmralı görüşmelerinin hiçbir işe yaramayacağını, sadece iç siyasette kullanılabileceğini anlamak için müneccim olmaya lüzum var mı? Belki, Türkiye seçime giderken, PKK, Kürt ortak konseyi ile birlikte Barzani ya da SDG ile birleşerek, kendisini fesih ettiğini söyleyebilir. Bu durum, mevcut iktidar tarafından Türkiye iç siyasetinde, “artık terör bitti şeklinde” topluma sunulabilir. Böylece Öcalan görevini yapmış, kendisi de bunun karşılığında özgür alana çıkarılabilir.
Bekleyip göreceğiz.
Türkiye’yi Lübnan’a çevirecek, çok dilli, çok yapılı bir anayasa ile “İşte demokratikleştirdik” diyecekler varsa, bilelim ki, onların amacı, kesinlikle BOP’a hizmettir.
Tekrar Suriye konusuna dönersek, Türkiye’yi yönetenler, ilk durdukları yerde durmuyor. Başlangıçta, Suriye’nin kuzeyine operasyonlardan söz ediyorlardı, terör yapılanmasına izin vermeyeceklerdi. Şimdi HTŞ yönetiminin inisiyatifiyle çözeceklerini söylemekteler.