Amirallerin öfkesine karşı öfke!
Şu zamanda emekli amirallerin ortaya çıkışı, hakikaten "asker" de olsalar büyük cesaret. Hükûmetin icraatına karşı içlerinde nasıl bir öfke birikmişse, vesayetçiler, FETÖ'cüler, dış güçlerin maşaları, üst aklın alt tabanları yaftalarıyla üzerlerine gelineceğini bile bile bu ülke ne kadar sizinse o kadar da bizimdir, dediler.
Niye sadece amiraller? Karacı, havacı generaller daha fazla. Onlarda bir kıpırdanma yok mu?
Askerlikle ilişkileri bitmiş. Vesayetten bahsedilemez.
Yerli ve yabancı 1128 akademisyenin Kandil'in buyruğuyla "Barış" adı altında PKK bildirisi gibi bir bildiri yayınlasalardı, hepimiz karşısında olurduk. Ama 104 amiralin tavrı farklı. İki noktaya işaret ediyorlar:
1- Türkiye'nin bekasında önemli bir yer tutan Montrö Sözleşmesi'nin tartışma konusu yapılmasına/masaya gelmesine neden olabilecek her türlü söylem ve eylemden kaçınılması gerektiği kanaatindeyiz.
2- TSK ve Deniz Kuvvetlerimizi bu değerlerin dışına çıkmış, Atatürk'ün çizdiği çağdaş rotadan uzaklaşmış gösterme çabalarını kınıyor ve tüm varlığımızla karşı çıkıyoruz. (...) Deniz Kuvvetleri Komutanlığı personelinin Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda yetiştirilmesi elzemdir.
Emekli amirallerin bildirisinde tuhaflık şurada: Bildiri gece yarısı servis edildi. Bu beni biraz düşündürdü. Eski askerî alışkanlıktan mı, yoksa Reis Bey'in kanunnameler ve tayinler için gece yarısı operasyon çekmesini örnek almalarından mı?
Geçen yılın başlarında 126 emekli diplomat "Dışişleri Bakanlığı Emekli Misyon Şefleri" adıyla bildiri yayınlamışlar, İstanbul Kanalı projesinin Montrö Sözleşmesi'ni tartışmaya açacağını belirtmişlerdi. Emekli diplomatlarımız geçen hafta bu bildiriyi tekrar tedavüle soktular!
Generallerimizin bildirisinde de amirallerimizin bildirisinde de "Atatürk'ün Türkiye'si" vurgulanıyor.
Amirallerimiz, Harp Okulları yönetmeliğinden "irtica" kavramının çıkarılması tartışmasına da dolaylı dâhil oluyorlar. Montrö'den çok bir tarikat tekkesinde sonradan olma tuğamiralin taylasanlı sarığıyla namaz kılarken çekilmiş fotoğrafının amirallerimizin gözünü kararttığı anlaşılıyor.
4 Şubat 2020'de yayınlanan "Büyükelçilerin çıkışı" başlıklı yazımda diplomatlarımızın bildirilerindeki "Atatürk" vurgusuna dair şöyle yazmıştım:
"Bildiride 'Atatürk Türkiye'sinin...' gibi sloganik kalıp cümleler kullanılması bence gereksizdi. Siz başkasınız, biz başkayız, demeye gelir ki, hepimiz, hangi fikirde olursak olalım, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız. Ak Parti iktidarları, 'Türkiye Cumhuriyeti' ibaresini müesseselerin adından silmeye kalkışsalar, art niyetlerini hissettirseler bile, sloganik vurgulara ihtiyaç duyulmamalıdır. İnsan kendisinden eminse, böyle vurgular, bir bakıma zaaftır; tutunacak dal arandığını da gösterir."
Büyükelçilerin bildirisini o kadar mühimsemiyorlar ama askerler emekli de olsalar, bildiri yayınlayınca, kulaklarını dikiyorlar. Gece yarısı, Ak Parti'nin Beştepe ve Balgat Genel Merkezlerinden bildik isimlerden peş peşe karşı "saldırılar" geldi. (Reis Bey'imizin iletişimcisi Fahrettin Altun başı çekiyor. En sert ifadeler onun.) Öyle sözler ettiler ki, sanırsınız emekli amiraller darbeye kalkıştı!
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlatmış.
Önce bildirinin kanunlara uyup uymadığına, Anayasa çizgisini aşıp aşmadığına, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin 10. maddesiyle uyumlu olup olmadığına bakmak lâzım.
Mesele büyüyecek gibi.