Alparslan Türkeş'e dair (3)
Alparslan Türkeş'in meşhur sözüdür: "En kötü hukuk nizamı, en iyi ihtilâlden iyidir."
Türkeş'in, şimdi, bu sözü niçin söylediğini açmayacağım. Şu anda hapsedilmiş bir gazeteciye 1975'te söylediğini belirteyim. Bu sözün evveliyatı var. 1966'da bir derginin kapağında şöyle yazar: "En kötü hukuk düzeni, en iyi ihtilâl düzeninden güzeldir. Alparslan Türkeş". (Darbeden istifade, diktatörlük kurmak isteyenlere tavsiye için ayrıntısını sonra vereceğim.)
Cevdet Perin'in, Durum dergisinde 1969'da yayınladığı "Alparslan Türkeş'le Paris'te neler konuştum?.." başlıklı yazısına devam edeceğim.
Cevdet Perin 1961'de yapılan seçimlerde Adalet Partisi'nden milletvekili seçilmiştir. Paris'e bir NATO toplantısı için gitmiştir. Türkeş de sürgün yeri Yeni Delhi'den Paris'e gelmiş ve Cevdet Perin'i kaldığı otelde bulmuştur. Cevdet Perin'den okuyalım:
"O akşam, NATO'daki ilk toplantıdan çıkınca, arkadaşlar beni 'Wagram' caddesindeki (Ceramic' oteli önünde bıraktılar. Buraya lüks bir otel denemezdi. Holün loş aydınlığında, Albay Alpaslan Türkeş'le iki saate yakın konuştuk. Memlekette olan biteni öğrenmek istiyordu. Ona kısaca bilgi verdim. Fakat, konuşmamız ilerledikçe baktım ki kendisi bazı hususlarda benden daha bilgili! Yurtta ve bilhassa ordu içindeki akımları, fikirleri gayet iyi ve emin kaynaklara dayanarak haber alıyordu. Hattâ, lâf arasında, Avrupa ülkelerinden birinde bulunan 14'lerden birinin elçiliğin teleksinden faydalanarak muntazaman haber aldığını ve diğer kader arkadaşlarına bir şifre ile ulaştırdığını söyledi. 14'lerin Brüksel'de yaptıkları mahut toplantıdan dönüyordu. Hindistan'a gitmeden önce Paris'e uğramıştı. Vatan'a dönebilirlerdi, ama Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cevdet Sunay özel olarak bir albay göndermiş ve daha bir süre beklemelerinin millî menfaatler için gerekli olduğunu bildirmişti
Albay Türkeş konuştukça açılıyor, açıldıkça konuşuyordu. Sanki bir daha karşılaşmayacağımızı sezdiği için, bu kısa zaman içine pek çok şey sığdırmak isteyen sabırsız bir hali vardı: Bana, ihtilâlin gayesinden nasıl uzaklaştığını, daha doğrusu uzaklaştırıldığını kısaca anlattı. Yassıada'da hükümler verilmeden önce Devlet Başkanı Cemâl Gürsel'e idamlara mani olması için yazdığı mektubu okuyup okumadığımı sordu. 'Okudum, dedim, bir nüshasını Gümüşpala'ya da göndermiştiniz. Fayda etmedi...'
Dalgın bir tavırla: 'Evet, dedi, fayda edemezdi. İş işten geçmişti. Zira, artık ipin ucu Gürsel'in de, bizim arkadaşların da elinden gitmişti...' Oysa, 27 Mayıs'tan bir müddet sonra, Gürsel'in emriyle Yassıada'ya gitmiş, Menderes'le görüşmüş ve otuz beş kişi kadar eski Demokrat Parti ileri geleninin İsviçre'ye gönderilmeleri için muvafakatini almıştı.'
Albay Türkeş'in benimle neden görüşmek istediğini konuşmamızın bu noktasına gelince anladım: Türkiye'den kendisine gelen haberlere göre, yeni bir askerî cunta ihtilâl hazırlamaktaydı. Merkezleri Polatlı'daydı. Hattâ sivil bazı ihtilâl heveslisi politikacı ve ilim adamlarının yardımıyla yirmi beş yıllık bir plân hazırlamış bulunuyorlardı.
Bu plân tamamiyle solcu fikirlere dayanıyordu. Plânlar kasalarda kilitliydi." (Sonu yarın).