Ali Kemal Özcan anlatıyor (2)
Munzur Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Kemal Özcan, bildiğiniz gibi, 23 Haziran 2019’da yenilenen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerine üç gün kala İmralı’dan, Abdullah Öcalan’ın “Kamuoyuna Bildiri” başlıklı açıklamasını getirmesi günlerce kamuoyunda tartışılmıştı. Sonra kendisiyle konuştum ve bu mektup getirmenin hikâyesini yazdım. HDP’nin eski genel başkanlarından Selahattin Demirtaş’a da ağır sözleri vardı. S. Demirtaş, hâlen Edirne’de hapiste.
Ali Kemal Özcan’la röportajımızın son bölümü:
ARSLAN TEKİN- Tivit-yazında (X) diyorsun ki: “Son 8 Yılın en Ünlü Yalanlarından Biri 'Tek Adam' Algısıdır ‘Edirne'deki en büyük hesabı, İmralı'dakine verecek’ diyeli 2 buçuk yıl oldu... …Erdoğan da ‘kendi mahallesinde’ tam bir tecrit cenderesindedir.” Bu sözlerini açar mısın?
ALİ KEMAL ÖZCAN: Evet “Tek Adam” diye bildiğimiz ve bilfiil Devlet Başkanı olan Erdoğan: “Edirne'deki en büyük hesabı, İmralı'dakine verecek” dedi mi? Dedi. Ve bunu diyeli 2 buçuk yıl oldu. Peki niye olmuyor?
“Bak, 42 yıl gibi çok ‘ağır’ bir ceza verdik” diyenler ile ona Edirne-Diyarbakır hattında Özel Jet ile “hasta ziyareti” yaptıranlar aynı “akıl” (tarihî akılsızlık) oluyor.
Öcalan ayaktaki vedalaşmamızda iki kez tekrarla: “Sakın avukatsız okuma ters teper, seni de komplocu ilan ederler” demesine rağmen bana açıklamayı okutan “akıl” ile Öcalan talimatlı WhatsApp mesajıma bakıp dönmeyen avukatları (aynı 2 avukatı) benden sonra İmralı’ya götüren “irade” devlet adına aynı öznedir... Ve bu algı, bu yalan çok kötü toslayacak!
Öcalan çözüm sürecinin son aylarında, giden heyetlere âdeta feryat-figan eder: “Roboski katliamını, Paris/Sakine (ve iki arkadaşı) cinayetini, 6-8 Ekim operasyonunu sevk ve idare eden gladyo-Fetullah organizasyonudur” derken, bu unsurun bu konularda âdeta ağzını bıçak açmıyor!.. Nedendir?
Devlet ve devletin “elindekiler” arasında Türk-Kürt ilişkilerinin sosyolojisini ve felsefesini çalışan/bilen yok. Örgüt içinde ise bunu ne çalışan ne de buna gücü olan kimse var. Ve iki taraf içindeki BU zafiyet, tarafların yönetici elitini paralel çalışmaya “organize” ediyor... Çözüme yönelik en ciddi çabaları, en sefil melanetlikler ve hainâne iblisliklerle “el birliği” içinde boğmaktan geri durmamaktadırlar.
Mevcut operasyonel Devlet ile fiilî Örgüt mekanizmasının benden “Aman uzak dur!” siyaseti (pratiği) birbirinin tıpkısı olarak hayata yansıyor. Özellikle örgüt yapısının hakkımdaki “görmedim-duymadım-bilmiyorum” politikasının; Devlet’ten “yetkili” unsurların bunlara, Bir daha asla İmralı’ya gitmeyeceğim “garantisi” üzerine bina olduğu anlaşılıyor... Bu Washington “köprüsü” üzerinden de bana trajik olarak yansımaktadır.
TEKİN: HDP’lilere ceza yağdı. Cezalar için ne dersin?
ÖZCAN: Bir şey yağmadı. Hem hukukla hem adaletle, kedinin fareyle oynadığı gibi oynandı: Bunun bir çözüm süreci davası olması gerekirken, “Kobani Davası” diye bir yalan etiket yapıştırıp âdeta her şey ile oynadılar.
Bu davaya sıfırdan başlama zorunludur. Gerçek failleri ve baş-tetikçisi ile somut veri, olgu ve tarihleri ile yeni baştan, DAVA görülmek zorundadır. Öyle “ipe un serme” metoduyla da zamana yayarak “bir çuval incir” edilmemelidir. Zira bu bin yıllık Türk-Kürt ilişkilerinin BEKASI meselesidir… Kürtlere sivil lider diye kaktırılmaya çalışılan S.Demirtaş, İHD Diyarbakır Şubesi kongresine gönderdiği ültimatomunda(!): “Bizim açımızdan Ankara, Tahran, Bağdat veya Şam birer talep makamı değildir, çözümün muhatabıdırlar. Tartışma konumuz ise anavatanımız Kürdistan'ın fiili, zoraki işgaliyle ortaya çıkan gasp hukukunun nasıl sonlandırılacağıdır” demeyi “uygun” görmektedir!
Bin yıllık Türk-Kürt ilişkilerinde, son yüzyılın bir baş-aşağı duruşu (1924) vardır, doğrudur. Fakat Türkiye ve “Kürdistan” ilişkilerinin hiçbir yerinde (ne Selçuklu ne Osmanlı ne de Cumhuriyet döneminde) bir “fiili, zoraki işgal” yoktur. Bu pis bir “yalan tarih” yalanıdır. İpini elinde tutanlar “Öyle de” dediler kendisine, o da dedi.
TEKİN: CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Kobani Davası” için, “siyasî dava” dedi. Ama bir kışkırtma var, HDP’nin sokağa çıkın çağrısı var. Sence siyasî dava mı?
ÖZCAN: Davanın “siyasi” mi veya “miyasi” mi olduğunun, Siyasetin sosyolojisi açısından bir manası yoktur. Neyin yargılandığı -ve neyin yargılanmadığı- bizim meselemizdir.