Malazgirt Muharebesi neden başka görülmek isteniyor?
Her ay yayınlanan Türk Yurdu dergisi bize çok şey öğretiyor. Siyasetten uzak, “Türk” merkezli bu dergi 1911’den beri yayınlanıyor.
“Türk” deyince bir etnisiteden bahsetmiyoruz. “Türk” zaten etnisiteye sığmaz; şümulüdür, dallıdır, ama asla budaklı değildir. Hangi etnisiteden gelirsek gelelim, hepimiz “Türk”ün içindeyiz.
Türk Ocakları’nın yayın organı “Türk Yurdu”nun bu sayısının da her sayfasını merakla okuyacak, bilinenleri tazeleyecek, bilinmeyenleri öğreneceksiniz, fikrinizi açacaksınız.
Ağustos 2024’te çıkan 444. sayısının “İçindekiler”ine göz atmığınızda, meraklanacak, “Nedir? Ne yazılmış? Okumamız gerekir.” diyeceksiniz:
Yakup Bilgin Kocal: Türk'ün Kutlu Şehri / Merve Burcu Maral: Osmanlı Devleti'nde Modern Spor Süreci / Ömer Özcan: Amerikalı Eğitimci Beryl Parker ile Yapılan Sözleşme / Sabit Bayar: Akif’in Safahatı / Öner Yusuf Toraman: İnsan 4.0: Ölümsüz İnsan / Osman Oktay: Karabağ Gezisinin Ardından / Nazım Payam: Yılgınlığı Gördüm de Bunaldım / Abdulkadir İlgen: Bir Devir, Bir İnsan -Bir Kitap Değerlendirmesi- / Ayşe Yılmaz: İrevan'dan Iğdır’a Uzanan Bir Göçün Romanı: Yüreğim İrevan’da Kaldı / M. Halistin Kukul: Cafer Seydahmet Kırımer’in Gaspıralı İsmail Bey Kitabı / Teslime Duman: Türkistan Rüyası'nı Okuyunca.
***
Halil Aslantürk’ün “Tarih Yazımında Türkofobik Bir Psise: Hillenbrand'ın Malazgirt Muharebesi” başlıklı makalesinde, yanlışlar düzeltme yanında Batı’nın bize nasıl bakmak istediği ortaya koyuyor.
Şu zamanda Malazgirt Savaşı deyince, savaşın komutanı Türk, ordunun ana gövdesi Türk olduğu hâlde çevreden katılanlar “Türk”ün dışına çıkarılarak, başka başka unsurlar gösteriliyor. Sanki bu unsurlar aynı inanç çevresinde, Türk komutana tâbi olarak hareket emmemişler gibi, savaşı unsurların kazandığı gösterilmek isteniyor.
Öyle bir farklılık, öyle bir ayrılık dairesi çiziliyor ki, her bir daire ayrı alana konduruluyor, bu alanlardan hareketli, “Türk” öteleniyor, eh işte “İslâm” içinde onlar da vardı, demeye getiriliyor.
Savaşı kazananlar asıl şuydu buydu, diyenler, “Türk” olmasaydı, unsurlar mücadeleye girebiliyor muydu? Bir düşünsünler. Türk’ü gerilere atanlar, öne çıkartılan unsurların kendi varlıklarıyla bu zamana kadar gelebilecekler miydi? Yoksa “düşman” içinde eriyip kalacaklar mıydı? Yoksa bir taş kovuğunda ilkel hayat mı süreceklerdi? Bir düşünsünler.
Neyse... Daha daha deşmeyeyim. Kardeş kardeş gidelim... Tek şartla: Siz bizsiniz, biz siziz diyelim, ama adını çok açık koyalım.
Bu adı tekrar tekrar yazmayacağım. Başka çıkış yolu yok; o tek ad kabul edilecek, ortak değerler üzerinden yürünecek.
Örneği önümüzde: Yakın tarihte “açılım” dediler, “çözülüm” dediler... Ne oldu? Yine en başından beri yazageldiklerimiz kabullenilmek mecburiyetinde kalındı.
***
Mevzumuza dönelim.
Halil Aslantürk, girişte: “Bu makale, revizyonist İslam tarihçilerinden Carole Hillenbrand’ın Malazgirt Muharebesi adlı çalışmasını merkeze alan bir eleştiri girişimidir... Yazarın yöntem, yordam ve söylemi eleştiriye tabi tutulmuştur. Ayrıca eserin Türkçe çevirisindeki birtakım yanlışlara da temas edilmiştir.” der ve devam eder:
“Hillenbrand'ın kitabı, Malazgirt Muharebesi: Türklerin Efsanesi, İslamın Simgesi başlığı ve Mehmet Morali çevirisi ile Alfa Basın Yayım tarafından 2012'de Türkçeye kazandırılmıştı. Yazarın çalışmasındaki temel iddiaları, adeta bir ön söz yerine geçen sonuç kısmında özetlenmiştir (s. 251):
“‘Müslüman tarih yazımı geleneğinde Malazgirt Muharebesi üzerine olgu ile ideoloji arasındaki gerilimi giderme ve İslam kaynaklarının muharebe anlatılarında nasıl bir Selçuklu Türk yönetimi inşa ettiklerini çözümleme yolunda bir girişim [dir].’
Yapıt; Malazgirt Muharebesi'nin, ‘Ortaçağ Müslüman vakanüvislerin elinde, hiç de askeri bir olay değil [iken] modern Türkler için ideolojik puanlar almak için bir fırsata dönüştürül [mesini]’ ele almaktadır.”
Halil Aslantürk’ün, kitabın yazarının amacını ortaya koyar:
“Entelektüel cephaneliğini, bu çağdaki Müslüman tarihçilerin Malazgirt anlatılarını ıskartaya çıkartmak için harcayan yazarın diğer amacı ise; ... Malazgirt'in hatırası ve bu hatıranın daha sonra gelen Müslüman tarihçilerce kendi zamanlarında nasıl güzellendiği[ni anlatmak], [bu tarihçilerin] yazılarının nasıl kademeli bir şekilde Malazgirt'i ruhsal gerçeklerin resmedilmesi ve İslama içkin Hıristiyanlığa olan üstünlüğün kanıtlanması için bir araç haline getirilmesidir.
Hillenbrand, Horasan meliki Çağrı Bey’in oğlu Sultan Muhammed Alparslan'ın zaferinin rastlantısal (baht, talih, tesadüf) olduğunu iddia eder.”
***
Malazgirt bir rastlantıymış. O kadar güçlü Bizans ordusu karşısında daha az sayıda askerle kazanılan zafer nasıl rastlantı olabilir?
Diyelim ki Malazgirt Zaferi rastlantı... Türkler adım adım Anadolu’da ilerlediler, Bakanlara uzandılar.
Türkler nasıl ilerlediler? Balkanlara nasıl aştılar?
Aklı, gücü, taktiği, azmi olmayan ilerleyebilir mi?