Ah Narin!... Tarifsiz acılar

Diyarbakır’da Narin’in en yakınlarından bir tarafından vahşice katli, bütün Türkiye’yi öyle bir yasa boğdu ki, tarifi yok.

Aynı tarifsizliği ara ara yaşıyoruz. Narin’in kaybından birkaç gün önce İzmir’de bir babanın gözünü kırpmadan dört minik çocuğuna sıktığı kurşunlar, hepimizin yüreğini de delip geçti. Üç çocuk toprakta. Bir çocuk hayat bulmak için direniyor.

“Narin olayı”nı altı yıl önce de yaşadık. Leyla, Ağrı’da, bir bayram günü ailesiyle dedesini ziyarete gittikleri köyde kaybolmuş, 18 gün sonra cansız bedeni su içinde bulunmuştu. Leyla daha dört yaşındaydı ve onun öldürülmesinde de amcasından şüphe edilmiş, tutuklanan amcaya önce ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmiş, sonra ne olduysa beraat etmişti.

***

“İslâm” deyince içleri titreyen, “padişah” deyince gönüllerinden güller fışkıran, “halife” deyince dünyaya nizam vermeyi kendilerine farz gören “tepedekiler”in döneminde cinayetlerin neden arttığı, özellikle çocukların istismar edilmeleri, öldürülmeleri üzerinde düşünülmesi gerekir.

İmam hatip mektepli olmayı dünyanın en büyük imtiyazı görme yolunda dev adımlar atan mevcut iktidarın dönemindeki cinayetlerle, diğer dönemdeki cinayetler hiç karşılaştırıldı mı?

Özellikle kız çocukların öldürülmeleri ister istemez bizi “Cahiliye Dönemi”ne götürüyor.

“İslâmın faziletleri”ni beyinlere kazımanın en kestirme yolu İslâmdan önce Araplarda “Cahiliye Dönemi”nde kız çocuklarına reva görülen muamelelerin hatırlatılmasıdır.

Çocuklar diri diri kuma gömülüyordu. İslâm dini kabul edildi, kız çocukları kurtuldu!

Önce dehşet, sonra sevinç...

İslâmdan önce Arap kabilelerinde kız çocuklarının diri diri kuma gömülmesi, öldürülmesi öteden beri beni düşündürmüştür. Hiçbir toplumda görülmeyen vahşet, dünyanın belli bir bölgesinde ve belli kabilelerde nasıl görülebilir?

Elbette “kurban”, ilk çağlarda birçok insan topluluklarında “insan” unsurludur. Yine eski çağlarda fakirlik yüzünden de çocuklar öldürülmüştür. Kur’ân-ı Kerîm’de “fakirlik” meselesine dikkat çekilir:

“Geçim endişesi ile çocuklarınızın canına kıymayın. Biz, onların da sizin de rızkınızı veririz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir suçtur.” (İsrâ, 17/31) “De ki: Gelin, rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: Ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne babaya iyilik edin. Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin; biz, sizin de onların da rızkını veririz. Kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın. Haklı bir sebep olmadıkça Allah’ın yasakladığı cana kıymayın. İşte bunları Allah size emretti; umulur ki düşünüp anlarsınız.” (En‘âm 6/151)

Devlet büyüklerimize, yeri değil ama bu ayetin hemen sonrası ayeti hatırlatmak isterim:

“Rüşdüne erişinceye kadar yetimin malına, onun iyiliğine olmadıkça el sürmeyin. Ölçü ve tartıyı adaletle yapın. Biz herkese ancak gücünün yettiği kadarını yükleriz. Söz söylediğiniz zaman, yakınlarınız hakkında bile olsa, adaletli olun…” En’am, 152)

Şu zamanda çok aradığımız “adalet” değil mi?

Dinî vecibeleri dillerinden düşürmeyenlere, herkese Kur’ân-ı Kerîm’i ezberletmek (içinde ne yazıldığını değil, Arapçasını!) isteyenlere ehemmiyetle bu ayeti hatırlatırız. Sık hatırlattığımız bir “adalet” ayeti daha var: Maide 5/8.

İnsanların üremesi tek cenahtan değil. Onun için kız çocukların öldürülmesi, Cahiliye Dönemi de olsa, elbette yaygınlaştırılamaz.

Biz modern çağda İslâmın en iyi anlaşılması gerektiği bir çağda, nasıl oluyor da insan şeytanlaşıyor?

Yaz vakti, Anadolu’da Kur’ân kursları yaygındır. Narin de köyünde Kur’ân kursuna gidiyordu. Kurstan dönüşünde Narin yok oluverdi.

Meselenin kesin halli gerekir. Şahit olduğu “günah” onu ölüme götürdüyse, o “günah”ın mücrimleri de hesaba çekilmelidir.

Yazarın Diğer Yazıları