Siyasette tapınıcılığa bir sözünüz var mı?
İki hâdise... İlki İzmirli hanımın R. T. Erdoğan=Ak Parti seçicilerine karşı kullandığı “Burada onu destekleyenlere diyorum... Bütün özgürlük haklarımızı bir tek kişiye teslim ettiğiniz için ve Allah’tan da üstün tutup ona taptığınız için, Allah’tan da üste koyduğunuz için, sosyal medyanın kapatılmasını desteklediğiniz için, hayvanların katliamını desteklediğiniz için beyni emcüklenmiş geri zekâlısınız.” sözleri siyaset tarihine geçti.
Her vesilede ortaya çıkarılacaktır. Bu sözleri destekleyenler de tenkit edenler de var. Son seçimde birinci parti çıkan CHP’nin genel Başkanı Özgür Özel, sözlü saldırıda yeni üslûp kuran o İzmirli hanımı hemen sahiplendi. Bir törende sol tarafına oturttu. (“Sol” tarafına oturtmasının bir manası vardır herhâlde diyeceğim ama, tesadüftür!) Hakkını yemeyelim, ağır sözler eden hanımı sahiplenirken, aşırıya gittiğini açıklama ihtiyacı da duydu.
“Allah’tan üstün tutuyorlar” derseniz, bu asla kabul edilecek bir tenkit değildir. Şunu diyebilirdi: “Peygamber yerine koyuyorlar.”
Muhiplerinin Recep Tayyip Erdoğan’ı peygamber yerine koyduklarına dair sözlerini biz burada kaç defa verdik.
Örnek: Reisçi bir hanım sokak röportajında: “Tayyip Erdoğan peygamberimiz, ona tapıyoruz.” demişti.
Benzetmede aşırıya gitmiş diyeceğim ama din bahsi olunca mana farklılaşır. Kadın R. T. Erdoğan’a bağlılığını öyle bir abartmış ki, “din”le karşı karşıya geliyor.
Örnek: “Bir Ak Parti milletvekili “2023’te kullanılacak oyların hesabını, kılınmayan namaz, gidilmeyen hac, tutulmayan oruçtan daha fazla vereceksiniz.” demişti.
O milletvekili Recep Tayyip Erdoğan'ı peygambere de benzetmişti.
Cübbeliler, sarıklılar bu sözleri nasıl yorumlarlar sizce? Tabiî sözün zamiri Recep Tayyip Erdoğan. “Olağanüstü” görüldüğü için “Şimdi rüyaya yatmak lâzım” derler, geçiştirirler herhâlde!
Başka sebepten böyle bir söz söylenseydi, sözlerinde “zındık”, “kâfir” sıralanırdı!
***
2 Eylül 2024 gün çıkan “Ey emcüklenmişler! Kuyruğa girin!” başlıklı yazıma tenkit geldi. Yazanın isminin baş harflerini vereceğim. Mevzu netameli.
“Sayın Beyefendi,
Şimdi olaya at gözlüğü ile değil, bir de şöyle bakınız lütfen...
22 senedir biz muhaliflerin ne sürtüklüğü, ne çürüklüğü, ne şerefsizliği, ne ahlaksızlığı ve ne de cibilliyetsizliği kaldı; bu hakaretlerin sonu say say gelmez. Mahalle kahvesinde duymadığımız bilumum küfürleri, devleti yönettiğini zanneden bir adamın ağzından bu kulaklar duydu. Belli ki, sizin kulaklar, zirvelerden gelen nidaları (eyy cibilliyetsizler filan...) duymuyor, ama sokak röportajındaki ince, tiz bir kadının sesini duyabiliyor. Ne güzel kulaklarınız var, maşallah.
Ha, siz bu hakaretleri hazmedebiliyorsanız ve yutkunup geçiştirebiliyorsanız, o sizin bileceğiniz iş.
Onuru ve şerefi ile yaşayan insanlar, bu hakaretleri hazmedemiyor efendi. Zaten, geçim sıkıntısı insanları iyice bunaltmış, üstüne üstük demokrasi neredeyse tamamen rafa kalkmış. Adalet, hukuk deseniz yerlerde sürünüyor...
Ve tüm bunlardan bunalmış bir kadın, iki kelam edince ayrımcılık yapmış oluyor, öyle mi? Hadi oradan!
Son Söz: Bence, siz bu yazınızdaki o ‘kadın’ kısmını, o ‘adam/reis’ olarak değiştirin. Daha akıllıca ve daha edeplice olur. / Saygılar,” / (C. F.)
Burada farklı anlama var. Biz tenkitte edep arıyoruz. En ağır tenkit bile edepli olmalı, İzmirli hanım için söylediğimiz budur.
“Edebimizi takınmamız lâzım.” deriz. Burada davranışlarda, sözlerde bir ölçüye davet söz konusudur.
Edep (Edeb) en geniş anlamışla “İyi tutum, incelik, kibarlık, hayranlık ve takdir, terbiye, iyi davranış, güzel ahlâk, toplum töresine uygun davranış, incelik, zarafet, kibarlık, utanma...” demek...
Sınırları aşıyoruz... “Edeb”de kalmalıyız.
Yazımızı Nâbî’nın (1642-1712) mısralarıyla bitirelim:
Edeb bir tac imiş nûr-ı Hudâ’dan
Giy ol tacı emin ol her belâdan