Anayasayı değiştirmek kurtaracak mı?
Saray, neden yeni Anayasa ister? Zaten anayasa işletilmiyor ki... Maddelerin kendilerine dokunacaklarını, hoşlarına gitmeyenlerini yok sayıyorlar.
En son Can Atalay meselesi.
Şerafettin Can Atalay’la zıt kutuptayız. Ama aynı topraklarda yaşıyoruz. Aynı kanunlara tâbiyiz. Kanunlar herkes için aynı olmalıdır.
Can Atalay milletvekili seçilirken hapiste değil miydi?! Niye milletvekilliğine aday gösterilmesine itiraz etmediler? Ne de olsa seçim kurulu itirazlarını ciddiye alır. Hüküm verilmişti, verilmemişti ayrı mesele.
Can’ın milletvekilliği düşürüldü. Avukatları Anayasa Mahkemesi’ne gittiler. Anayasa Mahkemesi’nin üyelerini seçen de tek kişi; Can Atalay hapiste kalsın demeye getiren zat. Ama “hukuk” okuyanlar, hukuk üzerine karar verenler “Can’ın milletvekillinin düşürülmesi yok hükmünde” dediler. Can, TBMM’de TİP’ten seçilen arkadaşlarının yanında oturacak(tı).
Bildiğiniz gibi buna TBMM’de milletvekilleri karar verecek(ti). Tatildeki TBMM, muhalefetin imzasıyla toplandı. Ama ne toplanma. Yumruklar konuştu. Kan aktı. Olaylar ekranda günlerce seyredildi.
TİP’in bir milletvekili de Ahmet Şık adlı kişi. “Haysiyet dışı” diyeyim, daha fazlasını söylemeyeyim, öyle bir konuşma yaptı ki, arkadaşı için “Can asla hapisten çıkmasın!” demeye getirdi. Şu sözler karşısında kim olsa burnundan solur:
"Sizde hiç haysiyet yok. Sizden olmayan herkese terörist dediğiniz için Can Atalay'a da terörist demeniz hiç şaşırtıcı değil. Ama herkes bilsin bu ülkenin en büyük terör örgütü hanedanlık ile devlete çöken işte bu sıralarda oturanlardır. Hepinizin toplamının bu ülkeye faydası, bir Can Atalay kadar etmez.”
Ahmet Şık’tan önce bir DEM/PKK milletvekilinin konuşması gerekiyordu. O sırasını Ahmet’e vermişti.
Ahmet Şık, olabileceği bile bile olmayacak hâle getirdi. Kimse yumrukları konuşmasın. Onun, sözleriyle, nasıl sinir uçlarına bastığını düşünsün.
Bunları geçiyorum. Anayasa Mahkemesi’nin kararına göz attım. Muvafık ve muhalif metinler arızalı. AYM’de Türkçeyi düzeltecek bir ekip de istihdam edilmeli.
İtirazcı AYM üyelerinin son 27. cümlesine bakacağız sadece. Ne demişlerdi:
“Açıklanan nedenlerle eldeki davanın (iptal talebinin) görevsizlik nedeniyle reddi gerektiği sonucuna ulaştığımızdan, çoğunluk görüşüne dayalı karar verilmesine yer olmadığına ilişkin karara katılmıyoruz.”
“Neden” kelimesin çok yersiz kullanıldığını defalarca yazdık. Burada aynı cümlede iki defa yer alıyor: “Açıklanan nedenlerle” ve “görevsizlik nedeniyle”...
Cümle şöyle kurulamaz mıydı:
“Açıklanan sebeplerle eldeki davanın (iptal talebinin) görevsizlik yüzünden reddi gerektiği sonucuna vardık. Çokluğun görüşüne dayalı karar verilmesine yer olmadığına ilişkin karara katılmıyoruz.”
Son cümle de arızalı ama hukukî ifade böyledir, diye geçiyorum.
Meselemiz, Can Atalay değil. Son örnekte Anayasa Mahkemesi kararına uyulmadığı gösteriyoruz.
Yeni Anayasa yapılsa, halk oylamasına bile gitmeden TBMM’de kabul edilse, harfiyen Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uyulacak mı?
Zaten maddeler defalarca değiştirildi.
Asıl istenen, “Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi” dedikleri “tek adam” rejimini tescillemek. Öyle tescillemek ki, Saray’ın başdanışmanı, Mehmet Uçum bile, ilk dört maddeye dokunulmayacak diyor. Belli çevrelerin hassas olduğu maddeler ilk dört medde. Onların gönlünü alırsak, “tek adam” rejimini kökleştirmeye herhâlde itiraz etmezler diye düşünüyorlardır.
Mehmet Uçum, hukukçu olarak, Anayasa değişikliği teklifinin tam ortasında. Üstelik, eski fikirleri itibarıyla belli muhalif kanatlara da çok yakın. Adam “Ben eski komünistim” demişti.
Anayasa değiştirmek için, kapı kapı dolaşmalar... İkide bir açıklamalar yapmalar... Hepsi “Tek Adam”ı tekrar cumhurbaşkanı adayı yapabilmek.
Yine Şemsi Belli’yle tebessüm edelim:
Yerin, yurdun adresesin bilmirem
Angara'da: Anayasso!
Ellerinden öpiy Hasso
Yap bize de iltimaso
Bu işin mümkini yoh mi hooy baboov?