‘Türk’ü her andıkça şükür namazı kılmalıyız!
Önceki günkü yazımızın başlığı “Malazgirt Savaşı’nı Türk Ordusu mu kazandı, İslâm ordusu mu?!” idi.
Malazgirt Savaşı’nın 953. yılındayız ve hâlâ “Savaşı kazananlar Türkler mi, İslâmlar mı?” sorusu sorduruluyor. “Malazgirt Savaşı’nı kazanan ordunun komutanı her nasılsa Alparslan adında biri ama, ordu mensupları bir araştırılsın bakalım, kimler kimler var.” demeye gelen satırlarla karşımıza çıkıyorlar.
Kimi araştırıcıların etnisite bağı gerçekten bağlayıcı. Malazgirt’i sahiplenmek için, türlü türlü yola giriyorlar. Ne gereği var?
“Türk” uzaydan gelmedi. Ota Asya’nın içlerinden dört nala at koşturdu; Anadolu’nun, Orta Doğu’nun kapılarını bir bir açtı. Yoksa, Anadolu’da, Orta Doğu’da etnisiteler, başka başka zümreler, nasıl bir araya gelecek, aynı sancak altında “Müslüman” kimliğine bürünecek, bir hedefe yürüyecekti?
“Türk”ü her andıkça şükür namazı kılmalıyız!
Etnisite bağını ideolojik düstur görenler Malazgirt Zaferi’ni etnisiteye raptedilmek istiyorlar. Etnisite bağı olmayanlar da bari “İslâm ordusu” diyelim vaziyeti kurtaralım, havasına giriyorlar.
Etnisite de biziz, Müslüman da hâlbuki... Neden ayrı bir dünya gösterilmek isteniyor? Bunun üzerinde durmak gerekir asıl.
Önce başkomutana ve yan komutanlara bakalım, savaşı kazananların ismini koyalım. Alparslan “Sultan” ve “Başkomutan”. Halife’nin de ordu aynı zamanda Müslümanların ordusu olduğu için büyük desteği var. Şunu da tekrar tekrar hatırlatalım: Halife kendi başına karar verecek bir mevkide değil. Osmanlı’daki Sadrazam, Türkiye Cumhuriyeti’ndeki Diyanet İşleri Başkanı gibi olduğunu düşünün. Selçuklular ilk Bağdat’a girdiğinde Halife’yle masaya oturdular ve “Halife Efendi sen din işlerine, bak biz idarî işlere bakalım ve sakın din işleri, idarî işlerin sınırını aşmasın.” dendi.
Halifenin vaziyeti öz olarak böyleydi.
Etnikçilik alıp yürüdü ya... Elleri de silahlı. Bir taraftan da tarih inşa etmeleri gerekiyor.
***
PKK’nın başı Abdullah Öcalan’ın avukatlarının bir açıklaması var:
“Şovenist tarih yazıcıları, Alparslan’ın 1071 Malazgirt Savaşı’nı saf Türk savaşı olarak yansıtıyorlar. Bu savaş, sadece bir millete indirgense bile niceliğe bakıldığında Türklerden daha çok Kürtlerin savaşı olabilir. O zamanlar Kürtlerin bölgede dört beş emirliği vardı ki, bunların Alparslan’a verdikleri asker sayısı, Türklerin sayısından üç-dört kat fazlaydı.” (Faik Bulut, “Malazgirt Savaşı ve Kürtlerin tartışmalı rolü”, Gazete Duvar, 22 Ağustos 2019)
Önceki gün bu köşede verdim. Muş Alparslan Üniversitesi’nden Prof. Dr. Abdullah Kıran ne yazmıştı:
“Son yıllarda sıkça konuşulan Malazgirt savaşının giderek tarihî bağlamından kopartılıp ideolojik bir bakış açısıyla değerlendirildiğine şahit olmaktayız. Bir başka ifadeyle toplumda millî ruh heyecanının ortaya çıkarılmasında muazzam bir etkiye sahip olan tarih (Malazgirt savaşı) inşa edilmek istenen kimliğin bir aracı hâline getirilmiştir. (...) Malazgirt, bir ırkın (kavmin) diğer bir ırka (kavime) karşı savaşı değildir. Milletler [dinler] arası savaştır. Yani bu savaş İslâm ümmetinin Hıristiyan Bizans karşısında kazandığı bir zaferdir.”
Dikkat ederseniz, Abdullah Kıran Hoca Malazgirt Savaşı için: “İslâm ümmetinin Hıristiyan Bizans karşısında kazandığı bir zaferdir.” diyor.
Abdullah Kıran, bu tarafta savaşanların idarî muharrik gücü Türk olduğu, başta Türk sultan bulunduğu hâlde sadece “İslâm ümmeti” diye adlandırıyor ama “İslâm ümmeti”nin savaştıklarını ayıp olmasın der gibi başına “Hristiyan” ekliyor, “Bizanslılar” diye yazıyor.
Genelde Türk’e mesafe koyanlar ve özellikle “Siyasî İslâmcı” taife “İslâm” kisvesiyle horoz döğüşüne girerler. Türkler ya sadece “Müslümandır” ya da birlikte savaşa katıldıklarının yanında ayıp olmasın babından adları vardır.
***
“Anadolu Gençlik” sitesinde “Kenan Eren” imzalı çok heyecanlı bir yazı yer alır.
“Kürtler, savaştan bir gün önce 25 Ağustos 1071’de Molla Yahya (Mele Yahya) 10 bin Kürt süvari savaşçı genciyle Alparslan’ın yanında yer alır.
Kürtlerin ileri geleni Mele Yahya (İmam Yahya) ‘Din kardeşlerimizin yanında cihat etmeye geldik.’ demiştir.
Sultan Alparslan Mele Yahya’ya sarılır amcaoğlum ‘Kürt-Türk amca çocuklarıdır.’ demiştir. Malazgirt Savaşı’nın kazanılmasında Kürtlerin büyük etkisi olmuştur.” (“Türklerin Amcaoğulları Kürtler ve Malazgirt Savaşı”, 19 Ağustos 2019)
***
Tarih alanının yetkin isimlerinden Prof. Dr. Erhan Afyoncu “Yavuz’un Küpesi” kitabında “Malazgirt’te Kürtler” ara başlığını açar:
“Malazgirt savaşında Kürtler’in rolüyle ilgili en önemli bilgi 13. yüzyıl yazarlarından Sıbt İbnu’l-Cevzî ismiyle tanınan Ebu’l-Muzaffer Yusuf’un ‘Mir’atü’z-zeman fi Tarihü’l-âyan’ isimli eserinde şu şekilde geçer: ‘Az önce 10 bin Kürd de Sultan’a katılmıştı. Bununla beraber (sultan) Tanrı’dan sonra buyruğundaki 4 bin kişilik hassa askerine güveniyordu’.
Şam’da yaşayan Sıbt İbnü’l-Cevzî (öl. 1257) Malazgirt’'ten yaklaşık 180 yıl sonra tarihini kaleme almıştır. Ancak Sıbt, 11. yüzyılın ikinci yarısına ait bilgileri 1088’de ölen ve bugün elimizde bulunmayan Garsunni‘me’nin ‘Uyunü’t-Tevârih’ isimli eserinden almıştır. Bu yüzden verdiği bilgilerin sıhhatinden tam olarak emin olamıyoruz.
Malazgirt Savaşı'na katılan Kürtlerle ilgili bilgi muharebeden yaklaşık 260 yıl sonra Kenzü’d-Dürer ve Câmiü’l-Gurer isimli bir eser yazan Memlûk tarihçisi İbnü’d-Devaddarî’de de (öl. 1336'dan sonra) vardır. Kenzü’d-Dürer’de bu konu ‘Sultan Alparslan’a Kürtlerden ve sair kavimlerden olmak üzere 10 bin kadar insan da katılmıştı’ şeklinde geçer.
Orta Çağ tarihçileri, genellikle rakamları abartılı vermektedirler. Nitekim Sıbt, Selçuklu ordusunun tam sayısını vermezken Bizans ordusunu 400 bin vermektedir. İbnü’l-Kalanisî ise Bizans ordusunu 600 bin, Selçuklu ordusunu ise 400 bin kişi olarak zikreder. Orta Çağ’da bu büyüklükte ordular yoktur. Selçuklu ordusu muhtemelen en fazla 50 bin kişi civarındaydı ve Selçukluya tâbi olduğu için Mervanoğullarının Malazgirt’e gönderdiği Kürt birlikleri de birkaç bin kişiydi. Ancak sayı ne olursa olsun su götürmez bir gerçek vardı ki Malazgirt Savaşında Kürtler Türklerle birlikte savaşmışlardır.” (s. 39-40)
Nokta!