Alevilik sorun mu?
Alevilik tarihsel bir olgu.
İnanç olgusu.
Bir anda, bir günde, belirli bir zamanın belirli bir anında oluşmuyor. Süreç içinde kendini tekrarlayarak gelenekselleşiyor, sonra da ihtiyaçlara cevap verdikçe kurumsallaşıyor.
Gelenekler ve kurumlar böyle oluşur zaten.
Ancak inançlar, ister din olsun, isterse felsefe ya da ideoloji, her zaman farklılaşır ve bölünür.
Bakın felsefeye. Mesela "Gerçek nedir" diye sorduğunda, aynı konuyla ilgili onlarca birbirine zıt görüş var.
İdeolojilere bakın.
Hiçbiri ilk çıktığı gibi aynı bütünlükte değildir. Aynı ideolojiden farklı görüşler doğmuştur.
İşte milletçilik/Türkçülük.
Doğduğu zamana ve o günkü anlamına, ne istediğine, nasıl algılandığına bak; bir de bugüne.
İslamcılık, Sosyalizm, Marksizm de öyle.
Tek parça, bütün halinde olan inanç neredeyse yok.
Dolayısı ile dinler, bundan farklı değil.
İster Müslüman ol, ister Hristiyan, görüş ayrılıkları zamanla kurumlaşarak, mezhepler halinde adeta yeni bir dine dönüşmüştür.
Peki, neden böyle?
Çünkü insanlar, robotlar gibi mekanik ve otomatik bir zihin şablonuna sahip değil de ondan. Her insan; zekâsı, akıl yürütme kapasitesi, anlama ve duygusal bağlanma özelliklerine göre bilgi edinir. Kısaca bilişimiz; düz, çizgisel ve sapmasız, kovaya su doldurur gibi oluşmuyor. Her beyin kendi kapasitesine göre anlıyor ve anlarken de anlamlandırıyor.
Buna bilginin yapılandırılması diyoruz.
İşte bu ve daha başka sebeplerle, aynı dini içeriği, aynı ideolojiyi ve aynı konulu felsefeleri, farklı farklı anlamlandırıp, yüklediğimiz anlama göre kendimize uygun olanı seçip kabulleniyoruz.
Bu durum öğrenme psikolojisinin konusudur.
Alevilik-Sünnilik de böyle bir gelişmenin sonucu olarak, İslam Peygamberi Hz. Muhammed''in soyuna karşı yapılan katliam ve sonrasında yaşanan olaylara bağlı olarak gelişmiştir. Çerçeve olarak her ikisi de İslam''dır.
İslam tarihinin parçasıdır.
Sünnilerin Alevilere, Alevilerin Sünnilere kâfir demesiyle sorun çözülmez. Anlama ve inanma farkları ortadan kalkmaz. Birbirini yok saymakla da var olan yok olmaz.
Öyle ise, bırakın herkes kendini istediği gibi ifade etsin ve istediği gibi inancını yaşasın.
Kişi diyor ki: "Ben Allah''a böyle inanıyorum"; sen de diyorsun ki "Ben de öyle değil böyle inanıyorum." Öyle ise bırakın, herkesi inandığı Allah (Tanrı) takdir etsin. Kullar, bu sebeple birbirini boğazlamaya, kınamaya, kalkmasın. Kimse kimseye had bildirmesin. Herkes karşılıklı saygı içinde, ruhunu, sahibi olan Allah''a teslim etsin. Gerisini âlemlerin sahibi yapar.
Öyle değil mi?
Türkiye; toplum, siyaset ve kültür olarak bu tarihsel yükü miras almıştır. Doğru. Ancak kavgalarını ve çatışmalarını mirasa dâhil etmemelidir. Çünkü bilim bize yol gösteriyor.
Sosyoloji diyor ki: Sosyal davranışlar ihtiyaca dönükse ve ihtiyacı karşılıyorsa, tekrarlandıkça sosyal kurumlara dönüşür.
Gelenekselleşir.
Alevilik ve cemevleri kurumsallaşmıştır.
Camiler de öyle.
Öğrenme psikolojisi de diyor ki: Algıda her zaman seçicilik vardır. Her insanın zekâ kapasitesi farklıdır. Ayrıca algıda seçicilik duyularla ilgilidir. Neye odaklanırsan o figür, gerisi zemin olur. Bu sebeple yaptığın seçime göre anlam yüklersin. Ya kabullenirsin ya da reddedersin. Ali ve Kerbela olaylarından sonra Aleviler ve Sünniler kendi yollarını seçmişlerdir.
Yaratılış böyle.
Ne yapacağız?
Aklın yolundan yürüyüp, gerçeği bulacak ve toplumsal barışı sağlayacağız.