Adil düzenden adaletsiz düzene
“Adil düzen” kuracakları iddiasıyla yetiştirilen Millî Gençlik hareketi, 28 Şubat sonrasında yeniden şekillenen siyasi düzenle birlikte iktidara geldi. R. Tayyip Erdoğan ve ekibinin İslamcı duygularından etkilenen büyük kalabalıklar, iktidardan uzaklaştırılan Erbakan’dan sonra, Bahçeli’nin ortağı olduğu 57. Hükûmet döneminde çıkan ekonomik kriz sonrasında iktidara geldi.
Sonuç.
Tam anlamıyla bir hayal kırıklığı oldu.
Ülkenin ekonomik kaynaklarının dağıtılmasından, ülkenin dış ve iç politikasına kadar devletin bütün kilit taşlarıyla oynandı.
Geldiğimiz noktada “Adil düzen”, söylemi boşa çıktı. Mevcut düzen, tam anlamıyla adalet aranan düzene dönüştü.
Adaletsiz düzenin kurulması cemaatlerle başladı. Fetullahçılar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kılcal damarlarına kadar sızdılar. Ağlayarak salya sümük, duygusal bağ kurarak anlattıkları her ne hikâye varsa, hepsinin tam tersini yaptılar. Hak da hukuk da kendi adamlarının çıkarına, dolayısı ile örgütün/cemaatin çıkarınaydı.
Ayetler, “Şüphesiz, Allah size, emanetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder” dese de, o etkili konuşmak için kullanılan sözler olmanın dışında işe yaramadı.
Kısaca, kitleleri ikna etmenin ötesinde İslamcı camianın; bürokrasisinden, milletvekillerine kadar hiçbirinin davranışlarında kendini gösteremiyor. Bu grupla karşılaştığında eriyip sönümlenip yitip gidiyor.
Hatırlayın, “Hâkimler, savcılar sizden mi bizden mi” tartışmaları AKP iktidarları süresince başladı. Öyle ki, Yargıtay Başkanı seçilemeyince Bahçeli ile Erdoğan görüşmek zorunda kaldı ve bu görüşmenin sonunda seçim tamamlanabildi.
Devletin düşürüldüğü hâle bakın.
Bu manzara bize hukukun üstünlüğünü değil, siyasetin üstünlüğünü ve onun da ötesinde devletin, hatta hukukun siyasallaştırıldığının çok net görüntüsünü sunuyor.
Hâl böyle olunca ister istemez elbette “Adil düzen” yerine, siyasallaştırılmış adaletsiz hukuk düzeni ile karşılaşacağız. Başka bir şey beklememiz hayal olmaz mı?
Ortaya çıkan bu yapının, bir diğer sonucu da ideolojilerin iflası, yani iddiaların boşa çıkmasıdır. Bu anlamda ne MHP’nin “Milliyetçi Türkiye”si var karşımızda, ne AKP’nin “Adil düzeni.”
İçinde yaşadığımız düzen bambaşka bir düzen. Ekonomik anlamda sömürü düzeni. Hukuk anlamında adaletsiz düzen. Bürokratik anlamda partici düzen. Dolayısı ile ideolojik önderlerin yahut grupların iddia ettiklerinin tam tersiyle karşı karşıyayız.
Meselâ “Milliyetçi Türkiye” Suriye’de, Ege’de, Mavi Vatan Akdeniz’de, Türkiye’nin etkisizleşmesi, madenlerinin, yerüstü kaynaklarının ve dahi limanlarının yabancılara satılması değildir.
“Milliyetçi Türkiye”de millet ağlamaz.
Akşam pazarında, pazarın dağılmasını bekleyip pazar artıklarını toplamaz.
Yolsuzlukta dünyanın 115. sırasına gerilemez.
Bütün bir millet, hep birlikte bir avuç zengin kesim için çalıştırılmaz.
Vergiler toplumun genel çoğunluğuna yüklenip, zengin kesim korunmaz.
Hukuktan adaletsizlikten şikâyet edilmez.
Kısaca, millet mutlu ve huzurlu olur.
Özgürlükler millet içindir, demokrasi hâkimdir. Böyle bir Türkiye’de siyaset gücünü şiddetten almaz. Siyaset ve şiddet bir arada olamaz. Zira şiddet, demokrasinin düşmanıdır. Demokratik siyaset, rekabetçi bir ortamda, ülkenin çıkarına yönelik olarak siyasal projelerin, fikirlerin, toplum odaklı, kamucu, siyasi faaliyetlerin yarışmasıdır.
Siyasal şiddetle, terörizm arasında sıkı bir ilişki vardır. Aynı zamanda totaliter rejimler, şiddete, haksızlığa, insan onuruna, kişisel farklılıklara müsaittir. Farklı görüşleri sevmez.
Hukukun üstün olduğu devletlerde siyaset, üstün olan hukuk kurallarına azami derecede uyar ve uymaya özen gösterir. Bu tür devletlerde, hâkim ya da savcının siyasal kanaatlerinin önemi yoktur. Çünkü hukuk adamları, siyasi kanaatlerine değil, hukuka göre karar vermek, hukuk alanında otorite hâline gelmek için çaba harcar. Aynı zamanda demokrasilerde siyasal çeşitlilik vardır. Herkesin aynı görüşten olamayacağı genel kabul görür. Dolayısı ile bürokraside, siyasal görüşlerden çok, iş odaklı bir kariyer düzeni önemlidir.
Türkiye bu durumun çok uzağına itilmiştir. Çünkü adil düzen yerine adaletsiz düzen kuran AKP iktidarlarının, meclisteki diğer ortakları, iktidarı doğrudan paylaşmasalar da siyasal üretimi paylaşmaktadırlar. Böylece bozuk düzen kendini tekrarlar hâle gelmekte, gücünden ödün vermemektedir. Parlamentoda, milletin çıkarına olmamasına rağmen -örneğin yolsuzlukların araştırılmasına iktidar lehine hayır demekle -MHP ve diğer Cumhur ortağı partiler, iktidarın yarattığı yolsuzluğun sürdürülmesine el kaldırmaktadırlar. Benzer gelişmelerin tekrarıyla da iktidarın yarattığı bozuk düzen, ortakları tarafından desteklendiği için sürdürülebilir hâle gelmektedir.
Adaletsiz düzen de böyle oluştu.
Kısaca ortada ne milliyetçilik var ne de İslamcılık yahut muhafazakârlık. Varmış taklidi yapılıyor. Hepsi bu.