Zor günler bekliyor
Görüyor musunuz süreç nasıl işliyor. Her şey eşzamanlı birbirini tamamlar nitelikte sürüyor. Önce Aktütün baskını ve şehitler. Ardından eşzamanlı olarak ABD boyutunda Türkiye tartışmaları, ulus devletlerin sonunun geldiği ve Türk ordusunun durumu tartışılmaya başlıyor.
Kameralarınızı Türkiye’ye döndürünüz. Aynı anda Türkiye basınında ordunun eleştirisi başlıyor.
Zamanlama diye buna denir.
Derken daha bir yıl evveline kadar “Muhatabımız olamaz” denilerek yok farz edilen Barzani’ye sıcak mesajlar yayımlanıyor? Böylece Irak Kürt özerk bölgesini adeta tanırcasına “Siyasetin önünü tıkayamayız” gerekçesiyle geri adım atılıyor. Siyasetin önü açılıyor ama bizimkinin değil Barzani siyasetinin önü açılıyor. Türkiye’nin K. Irak politikası AKP sayesinde reddettiklerini kabul etmek dışında bir ilerleme göstermiyor. Kırmızı çizgilerin tümü geçmişte kalan değerler olmanın dışında bir anlam ifade etmiyor. Hâlbuki Barzani her gün ilerliyor ve “muhatabım değil” diyenlerin bile muhatap almak zorunda olduğu kimse durumuna geliyor. Böyle bir durum karşısında mutluluktan uçabilir miyiz?
Asla! Nereden nereye!
Bitti mi? Ne gezer.
Bu defa Sayın Cumhurbaşkanımızın demeci düşüyor gündeme: “Türkiye geçmişte Kürtlere ayrımcılık yaptı.”
Nasıl yani? Kürtçenin konuşulmasını yasakladı. Kürtçe konuştu diye kaç kişi mahpus damlarında ömrünü çürüttü. Belli değil. Ama olsun. Devletin en tepesinde duran biri öyle diyorsa başka kim ne diyebilir?
Ya diğeri? Başbakan o ne diyor? Cumhurbaşkanı’nın Kürtlere ayrımcılık yapıldığı açıklamasıyla aynı hafta içinde şöyle diyor Başbakan: “Bazıları PKK’yı düşman görüyor. PKK düşmanımız değildir. Sadece adi suçlu nazarında görüyoruz. Demokrasinin gereği budur.” Oldukça manidar. Acaba düşman kime deniyor ve bir şeyin düşman sayılması için hangi özellikleri taşıması gerekiyor doğrusunu isterseniz bilmek istiyoruz.
Bitmedi.
Bunlar olurken, yine paralel zaman dilimi içinde bir bakıyoruz AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat DTP Genel Başkanı Ahmet Türk ile aynı otelde birlikte yemek yiyorlar.
Tüh! Tesadüfe bak. İşte tüm bu gelişmeler sadece bir haftayı az aşkın bir sürede gerçekleşiyor.
Sonuç? Sonucu DTP Genel Başkanı Ahmet Türk Diyarbakır’da Başbakan Tayyip Erdoğan’ın olaylı gezisinden sonra açıklıyor.
“Soykırım!” İşte uç nokta burası.
Son söz.
Ve eşzamanlı olarak yurdun çeşitli yerlerinde sokak gösterileri, terörist başına açıkça sahip çıkan açıklamalarla sürüyor.
Haydi, buyrun bütün bu gelişmeleri tek cümlede izah edin bakalım.
Bir değerlendirme ve ilişkilendirme daha yapalım.
PKK, uluslararası silah tüccarlarının olduğu kadar iç ve dış siyasetin de önemli bir aktörü. Barzani onların sayesinde Türkiye’yi kendisiyle muhatap ettirebiliyor. Ahmet Türk ve ekibi yine o sayede TBMM’de yüksek düzeyli maaşla bulunabiliyor.
Aynı şekilde ABD, Türkiye’ye aynı sebepten silah satıyor, Kuzey’de özerk bir Kürt yapılanmasını kuruyor ve Türkiye’yi kendi ulusal politikalarına alet edebiliyor. Buna AB’yi ve İsrail’i de eklerseniz PKK’nın örgütsel varlığının kim ya da kimleri ilgilendirdiğini anlarsınız.
DTP’liler “Kürt halkı soykırıma uğradı” derken kendilerinin “terörist diyemediği PKK’nın canlı bombalarla katlettiği masumların soykırımını görmezden geliyor. ” Sayın “ dediği” terörist başının emriyle öldürülen “Kürt çocuklarının” soykırımını da unutuyor.