Zihinsel köleliğe karşı Atatürk
Türkiye’de Atatürk’ü sevmeyenleri iyi tahlil edelim. Atatürk’ün getirdiği Cumhuriyeti, demokrasiyi daha düne kadar karalıyorlardı. Atatürk’ün adını bile duymak istemeyenler vardı. Bazılarına göre “Deccal” dedikleri tam da O’ydu.
Aynı adamların takım halinde dışa dönük duruşlarına bakınca şaşırmamak mümkün değil.
Tam bir çelişki.
“Arap Baharından” övgüyle söz
ediyorlar.
Rejimlerinden şikâyetçiler.
Demokrasi istiyorlar.
Özde padişahlık arayanların sözde “Arap Baharı” peşinde koşarak demokrasi peşine düşmesi garip değil mi?
Sormak lazım:
Ne yapacaksınız demokrasiyi?
Sizin demokrasiyle aranızdaki en kuvvetli bağ olsa olsa meşrutiyet olur. Hep birden “Pâdişahımız çok yaşa” demeyi özlediğinize göre tek adam yönetiminden ve mutlakıyetten de şikâyetiniz olmamalı.
Size ne “Arap Baharından?”
“Arap Baharı”, Atatürk’ü olmayan bir toplumun yıllar sonra gecikmeli olarak kendine başkasının gözetiminde özgürlük aramasıdır. Efendisini sevmeyen kölenin başka efendiye bağlanması gibi. Sonunda gelecek olan özgünlük, bir başka efendinin boyunduruğuna girmeye bağlı.
Efendisi olmadan yaşamayı öğrenememiş toplumların en büyük özelliği sürüleşmesidir. Aslında Türkiye’de Atatürk’ü sevmeyenlerin istediği de budur.
Türk toplumuna her gün aynı çağrıyı
yapıyorlar.
Bi’at edelim!
Kime!
Yüceltilmiş, efsaneleştirilmiş bir ulu kişiye. Hikmetli bir adama. Hepimizin sürüye dönüşmesini istemektir bu.
İdrakimizin bloke edilmesini arzulamaktır.
Allah’ın verdiği cüz’i irademizi birine toptan teslim ederek düşünmeyi, akıl etmeyi, değerler yaratmayı, toplum için her ne olacaksa onların tamamını başkasına bırakmayı istemektir.
Böylece sen değil o düşünecek, en doğrusunu o bilecek, en hikmetlisi o olacak, değerleri o yaratacak, o biçimlendirecek ve o bir yüce varlık olacak. Sana düşen bi’at edip, itiraz etmeden ulu kişiyi dinlemek olacaktır.
İşte sürüleşme budur.
“Toplumu tek tipleştiriyor” diyerek “milli/ulus devlet” yapılanmasını eleştirenler, Atatürk’ü bu tür suçlamalarla yerden yere vuranlar, altında durdukları ağacın gölgesinden söz etmiyor.
Kendilerini kuşatan sarmal, “özgürlükçüyüm” diyerek ortalıkta dolaşan pek çok zihni çoktan kontrol altına almış bile. Dolayısı ile tutuklu idraklerin aradıkları özgürlük hiç bir anlam ifade etmiyor.
Atatürk’ü anlamak, “fikri hür, vicdanı hür” olmanın ötesinde gelecek yönelimli bir düşünce. Yetişecek kuşakları amaçlıyor.
Atatürk’ü anlamak, emperyalizme bağlanmadan “istiklâl-i tam” bir Türk Baharı yaşamanın bilincinde olmak demektir.
Dahası Atatürk’ü anlamak, Allah tarafından bizzat kulun kendisine verilen cüz’i iradesini elinden almadan kişinin birey ve yurttaş olarak bizzat kendisini değerli kılındığını anlamaktır.
Atatürk’ü anlamak, insana kul olmamak sadece sorumluluklarının bilinciyle Allah’a kul olmaktır. Ve Atatürk’ü anlamak, Türkiye’ye çoktan gelmiş olan baharın, 90 yıl sonra başkasına geldiğine sevinmemektir.
Yeter mi?