Zihin şemaları
"Abartmıyor musunuz?" diye sorabilirsiniz. Evet, ne yazık ki çoğu kimsenin farkında olmadığı bir gerçek var. O da şudur: Bütün toplumsal değişimlerin, kalkınmanın, gelişip gelişmenin ya da gelişemememin temelinde hayatı nasıl öğrendiğiniz, zihin haritalarınızı ve inanç sistemlerinizi nasıl oluşturduğunuz konusu var.
Amiyane deyimle; kafanızı nasıl kurduğunuz, kafa yapınız var.
Ne düşünüyorsunuz, nasıl düşünüyorsunuz ve neden böyle düşünüyorsunuz, sorularına herkes kendi zihin haritalarına yerleştirdiği düşünce yapılarına, zihninde oluşturduğu kayıp yargılara göre hüküm verir.
Bu zihin yapısı nasıl oluştu?
Öğrenmelerimizle.
Ne öğrendiysek ve neyi kabullendiysek, önce inançlarımıza, dönüşür sonra, belleğimize yazılarak kalıcı hale gelir.
İşte bakın…
İdeolojilerimiz bizi yönetiyor.
Dini inançlarımızı nasıl kurduksa, nasıl biçimlendirdik ve zihin haritalarımızı nasıl oluşturduksa ona göre yaşama tavır alıyoruz.
Buyurun size apaçık örnek: Adam koskoca profesör, ama ilkokul mezunu bir tarikat şeyhinin eteğini, elini öpmekten haz duyuyor. Onun bir dediğini iki etmiyor. Aynısını karısı söylese itiraz ediyor ama şeyhi sorgulamadan emrini yerine getiriyor.
Bu nedir biliyor musunuz?
Tonlarca ağırlığı kaldırıp atacak kos koca fili, bir zavallının eline verip ve fili kendi gücünü göremez hale getirmek gibi bir şeydir.
Orduları yöneten generallere bakın..
Türkiye hapishaneleri kendini okuması yazması kıt bir eski vaizin müritleriyle dolu. Ordulara hükmediyor da, zihnini vaizden kurtaramıyor.
İlginç değil mi?
İnsanoğlu işte böyle bir canlı..
Onu kendine getirmenin yolu Allah'ın kendisine verdiği aklı kullanabilir hale getirmektir. Bunun yolu da aklı çalıştıran eğitim düzenidir. Aksi halde, ilmi yuttuğunu sanan bir profesör, askeri kıtalara hükmeden bir general bile, öz gerçekliğini unutabilir, kendi zihin yönetimini yine kendi eliyle bir zavallıya teslim edebilir.
Öyle ise her bir Türk yurttaşına, zihinsel kumandasını başkasına teslim etmeden, kendi aklını kendinin yönetmesini sağlayacak bir eğitim vermemiz gerekecektir. Ne yazık ki kendisini yine kendisinin yönettiğini sananların çoğunu, aslında başka merkezler yönetmektedir de onlar farkında değildir.
Bütün inanç sistemlerinin kişiyi teslim alma kabiliyeti vardır. Bunu bilenler, inandırdıkları kimseler hangi eğitim seviyesinde, hangi statüde olursa olsun kişileri zihnen ele geçirip yönetebilmektedir. Bu durumun en çarpıcı örneğini tarikatlarda görmekteyiz. Din ve Allah korkusuyla, insanları cennet vaadi üzerinden etkileyen liderler, eğilmez sanılan başları önünde eğip bükmekte, bükülmez sanılan bilekleri, eteğinde bükmektedir.
Türkiye hapishaneleri, statüsü ordulara hükmeden generallerle dolu.
Aynı şekilde, doçentler, profesörler, hâkimler, savcılar, emniyet müdürleri ve daha niceleri, eğitim düzeyi yetersiz oldukça düşük bir dini önderin sürüsüne dönüşmüş, sanki hipnozla uyutulmuş gibiler. Koca kalabalıkları, kalabalık kitleleri, onların içine yerleştirdiği küçük bir dini öğretim programıyla yönetiyor. Hem de tepelerinde durmadan.
İnsanlığın düştüğü hali görebiliyor musunuz?
İnsanlar ilginç..
İçinden canavarlarda çıkıyor, kahramanlar da. Ve en şaşırtıcı olanı nedir biliyor musunuz? Çok eğitimli, çok gelişmiş sanılan kimselerin, aslında ne kadar zayıf oldukları. Böyleleri, kendilerini tarikatların ve siyasi, sosyal, kültürel inanç sistemlerinin hapishanesinde tutmaktadırlar da haberleri yoktur.
Bütün bunları neden anlattım söyleyeyim: Son dönemlerde tarikatların eğitim sisteminin içine kadar girdiklerini, okullarda sisteme dâhil olduklarını görüyoruz.
Bunda şaşılacak ne var, denilebilir.
Ne var biliyor musunuz? Biz bu süreci daha önce çok övündüğümüz Osmanlı'da yaşadık ve devletimiz battı. 16. yy'dan sonra bozulan ve 17, 18 ve 19.yy da skolastik yaratan medreseler, sadece devleti değil dini de batırdı. Bütün bağnazlıklar onların eseri.