Yüzsüzlüğün böylesi (07 Mayıs 2014)

Bir bakan, bir bakanın rüşvet aldığını bizzat takip ederek öğreniyor. Takip edeni söyleyeyim: Adnan Kahveci...
Turgut Özal’ın değer verdiği bakanlarından...
Hâdise oldu, bitti. Suçlananı söylemeye gerek yok... Adnan Kahveci, neden bizzat takip etti? Asıl merak ettiğim bu idi. “Takip edelim mi?” diye neden Turgut Özal’a gitmedi? (Belki de gitti?!)
Vikipedi’de, muhâkeme edilen bakan hakkında şu bilgi var:
“‘Rüşvet almak’ ve ‘görevini kötüye kullanmak’iddiasıyla TBMM tarafından 15 Mayıs 1985 tarihinde Yüce Divan’a sevk edildi. 1 Temmuz 1985’te başlayan yargılama, 14 Şubat 1986’da sona erdi. Davada, dönemin Başbakanı Turgut Özal da tanık olarak dinlendi. Yüce Divan, tanık ifadeleri ve dava kanıtlarını ‘rüşvet’ suçlaması için yeterli görmeyip, ‘görevini kötüye kullanmak’tan 2 yıl hapis ve 30 bin lira ağır para cezasına çarptırdı. Anayasanın 84. maddesi gereğince 5 Mart 1986 tarihinde Milletvekilliği düşürülmüştür.”
Adnan Kahveci rahmetli oldu.
“Benim memurum işini bilir.” diyen, “Teşvik primlerinde halkın parası çalınıyor.” diyenlere sert çıkan (Halkın parası çalındığı bir gerçekti.) Turgut Özal, rüşvet aldığı iddia edilen bakanını yanından uzaklaştırmış ve mahkûm ettirmek için elinden geleni yapmıştı.
Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk iddiası Recep T. Erdoğan’ın başbakanlığı zamanında... Tapeler, görüntülü belgeler ortalığa dökülüyor. Yer yerinden oynamadı değil; ama halkı, 9,9’luk deprem bile silkelemeye uyandırmaya yetmedi. Halk üstelik “çalma”yı da kabul ediyor. “Çalma” bile, suçlananlar için bir fırsata dönüştürülmüş: “Çalıyorlar ama çalışıyorlar...”
AKP’ye oy verenler nezdinde bu sözün bir anlamı da şudur: “Bütün tapeler, bütün görüntüler doğru; inanıyorum.”
Suçlanan dört bakana dair fezleke, üzerinde oynanmış dahi olsa TBMM’ye geldi ve Meclis TV’nin yayın yapmadığı önceki gün görüşüldü, AKP’nin istediği oldu, Soruşturma Komisyonu kurulacak... Dilimize “Komisyona havale etmek” diye bir söz yerleşmiştir. Bu sözü şu deyimlerle açıklayabiliriz: “Yandı gülüm keten helva” ve “Çıkmaz ayın son çarşambası” ...
Başbakan R. T. Erdoğan neden yolsuzluğa, rüşvete ve hatta dinsizliğe bulaşmış bakanlarını koruyup kolluyor? Turgut Özal gibi neden hemen üzerine gitmedi?
Rüşvete, yolsuzluğa bulaşanların üzerine gitmesi kendisini daha büyütmez miydi?
Hani “TOKİ” Bakanı Erdoğan Bayraktar, ilk başta zehir zemberek konuşmuştu... “Ben istifa edersem, asıl senin istifa etmen gerekir, sen emrettin ben yaptım.” mealinde...
Tapeler, görüntüler her şeyi ortaya koyduğu hâlde Başbakan’ın bakanlarını bu denli koruyup kollaması neyi gösterir?
Valla söylemeye dilim varmıyor... Türkiye Cumhuriyetinin bir Başbakanı için o kelimeyi kullanmak ne derece doğru olur?
Bakanlar önceki gün kürsüde güya kendilerini savundular. 25 Aralık 2013 operasyonu akîm kaldı; Hükûmet müdahale etti... O operasyon da 17 Aralık kadar büyüktü. Hele Başbakan’ın para sıfırlama telaşı... Daha bu yok ortada...
Allah’a inancımızı hiç yitirmeyelim. Allah, bir gün yaptıklarını ayaklarına dolayacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları