Yunan siyasîler düşmanlaştırmada çok mahirler

Aynaroz Papazı kitabımızın “Yunanistan’ın Türk Yüzü” başlıklı bölümünde “Göndermeyin Paşam!” ara başlığı altında şu satırlar yer alır:

Birçok araştırıcı, fikir adamı Mübadelede bazı hatalar yapıldığını kabul ederler. Bunlardan biri de o zamanki Türk Ocakları Başkanı, Millî Mücadele’nin fikrî mimarlarından Hamdullah Suphi Tanrıöver’dir.

Hamdullah Suphi, Celâl Bayar’la Mustafa Kemal arasında geçen bir konuşmayı nakleder. Bayar, Mustafa Kemal’e gitmiş ve gönderilen insanların “Türk” olduğu üzerinde ısrarla durmuştur. Mustafa Kemal ise, Yunan’la savaştan yeni çıkmanın saikıyle: “Yunan meselesi artık kapansın.” demiştir. Tarihî olayı, gazeteci Mustafa Baydar, “Hamdullah Suphi Tanrıöver ve Anıları”nda verir:

“Tanrıöver, Hristiyan Türkleri Anadolu’dan Yunanistan’a sürmesini Atatürk’ün büyük hatâsı olarak kabul ederdi. Bunu, Atatürk’ün tarihle gereği kadar uğraşmamasına yorardı.

Bana bir gün Celâl Bayar’la aralarında geçen aşağıdaki konuşmayı anlatmıştı:

Celâl Bayar: ‘Bilir misin Hamdullah, Atatürk’ün son yıllarda en büyük üzüntüsü ne idi?’

Tanrıöver: ‘Ne idi? Biliyorsunuz ben burada yoktum. Lütfen anlatın dinliyorum.’

Celâl Bayar: ‘Anadolu’dan binlerce Türk’ü göndermiş olmasıydı.’

Tanrıöver, anısını şu sözlerle bitirmişti:

‘Paşam yapmayın, yollamayın, bunlar özbeöz Türk’tür’ dedim, kendisine kitaplar gösterdim; fakat dinlemedi.

‘Artık bu Yunan meselesi tamamen kapansın’ dedi. Şimdi Atina civarında yerleştirilmiş olan bu göçmenlere Yunanlılar ‘Türko Sporos’ (Türk Tohumu) diyorlar.”

***

İşte o 1924 Mübadelesi’de gönderilen Rum-Türklerle görüştüm. Çok şey dinledim ve yazdım. Sadece erkeklerin girebildiği keşişlerin yaşadığı manastırlar yarımadası diyebileceğimiz Aynaroz’da da Türk-Rumlarla karşılaştığımı kaç defa bu sütunda okudunuz. Bunlara girmeyeceğim.

Kıbrıs çıkarmasının 50. yılında Türkiye’de siyasîler Kıbrıs’a aktı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kutlandı. Savaştan bahsedildi, şehitlerimize Fatiha okundu.

Geçmişte, Kıbrıs’ta hem Rauf Denktaş’tan hem halktan insanlarla konuşmuş, kurtuluşa kadar verilen mücadeleyi dinlemiştim. Bir ailenin çocuğunun katledilişini sakin sakin anlatışı, yüreğimde nasıl derin oyuk açtığını anlatamam. Onlar acılarını öyle bir yaşamışlar ki; artık ötesi kalmamıştı. Sakinleşmişlerdi.

Hem Yunanistan’da hem Kıbrıs’ta “düşmanlık” bana anlamsız gelmeye başlamıştı. Hâlbuki ilk gençlik yıllarımızda, Kıbrıs çıkarmasına katılmak için yol arıyorduk. Bu yol arayışımız doğruydu. Çünkü bize saldırmışlardı.

Yunanlılar aklıselimle düşünseler Türklerle iyi geçinirler. Ta Bizans’a uzandığımızda asıl kaybeden kendileriydi. Bunları kitap olarak da yazdım. Girmeyeceğim. Son gelişmeler üzerinde duracağım.

Kıbrıs çıkarması, Yunan tarafında neden hüzünle, neden kızgınlıkla karşılanır? Kıbrıs 1571’de Yunanlılardan değil; bir yıl süren çetin bir savaşla Venediklilerden alındı.

II. Abdülhamit, 1878’de, İngilizlere buyurun Kıbrıs artık sizin, dedi. Sonra Makarios 1959’da cumhurbaşkanı oldu. Yani idare ağırlıklı olarak Rumlardaydı.

Hedefleri Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamaktı. Bir Nikos Sampson çıktı, Makarios’u devirdi ama kendisinin de sonunu getirdi. Türkiye garantör olarak müdahale etti. Netice şimdiki vaziyet.

Yunanistan Başbakanı Miçotakis’i aklı başında bilirdik. Hatta Recep T. Erdoğan, Miçotakis’in Savunma Bakanı Dendias’ın “Türk askeri işgalci” sözüne karşı, mastehzî “Sayın Miçotakis'in bu bakanına haddini bildirmesi lâzım.” demişti.

Yunan Sağlık Bakanı Georgiadis de “F-35'lerle Ankara'ya bir gece ansızın gelebiliriz.” gibi laflar etti.

Miçotakis bakanlarından aşağı kalmadı. Bizimkiler, Kıbrıs kutlamasını bitirip döndüklerinden üç saat sonra Yunan Başbakan Rum kesimine indi. Sözlerine bakın:

“İstilâ 50 yıldır devam ediyor. Açılan yara 50 yıldır kanamaya devam ediyor. Kıbrıs’ın kuzeyi işgalin esiri kalmaya devam ediyor. Oldubittileri kabul etmiyoruz. Tek hedefimiz iki bölgeli iki toplumlu, işgal ordularının bulunmayacağı (Türk askeri), modası geçmiş garantörlüklerin (Türkiye’nin garantörlüğü) olmayacağı, üniter bir devlet, birleşmiş bir Kıbrıs’tır.”

Makarios dönemi aynı değil miydi?

Netice?

İşte gördüğünüz gibi...

Miçotakis bunu niye akla getirmiyor?

Miçotakis’e bir hatırlatma daha:

Yunanistan’da 1967’de darbeyle gelen askerî cunta bizim Kıbrıs çıkarmamızın ardından çöktü. Yunanistan’a demokrasiyi getirdik, desek yeridir.

***

Bülent Ecevit, 1974’te başbakanken Kıbrıs’a çıktık. Acaba Miçotakis’in, Bülent Ecevit’in şu mısralarından haberi var mı?

sıla derdine düşünce anlarsın

yunanlıyla kardeş olduğunu

bir rum şarkısı duyunca gör

gurbet elde istanbul çocuğunu

türkçenin ferah gönlünce küfretmişiz

olmuşuz kanlı bıçaklı

yine de bir sevgidir içimizde

böyle barış günlerinde saklı

bir soyun kanı olmasın varsın

damarlarımızda akan kan

içimizde şu deli rüzgâr

bir havadan

Bu yağmurla cömert

bu güneşle sıcak

gönlümüzden bahar dolusu kopan

iyilikler kucak kucak

bu sudan bu tattandır ikimizde de günah

bütün içkiler gibi zararı kadar leziz

bir iklimin meyvasından sızdırılmış

bir içkidir kötülüklerimiz

aramızda bir mavi büyü

bir sıcak deniz

kıyılarında birbirinden güzel

iki milletiz

bizimle dirilecek bir gün

Ege'nin altın çağı

yanıp yarının ateşinden

eskinin ocağı

önce bir kahkaha çalınır kulağına

sonra rum şiveli türkçeler

o Boğaz'dan söz eder

sen rakıyı hatırlarsın

Yunanlıyla kardeş olduğunu

sıla derdine düşünce anlarsın

Londra, 1947

Yazarın Diğer Yazıları