Yunan istekleri karşısında İmam-Hatip Vakfı ve siyaset

Yunanistan başbakanı yarım asır sonra Türkiye’yi ziyaret ederek, bizim basının ilgisini çekti. Anladık ki ziyaretin arka planında hiç değişmeyen Yunan hayalleri var: Kapalı kapılar ardından sızan bilgilere göre Yunanistan, Türkiye’den Lozan’a yönelik tavizler istiyor.

Türkiye AB adına geri adım atarak milli kazanımlarını Yunanistan lehine tek taraflı olarak, sırf iyi niyet ve AB’ye girmek umuduyla terk edecek mi?

Temennimiz etmemesidir. Ancak basına yansıyan sözlerden anladığımız kadarıyla, AB karşısında daima tavize dayalı politikalar izleyen hükümetin bu konuda da aynı yolu takip ederek “özgürlükler” adı altında başta ruhban oklunun açılması olmak üzere, vakıf mallarının patrikhaneye kazandırılması ve aynı zamanda ekümeniklik statüsünün verilmesine sıcak bakacağı düşünülüyor.
Nitekim Yunanistan Başbakanı Kostas Karamanlis’in yarım asır sonra Türkiye’ye gelerek siyasi temaslarda bulunması ve üstelik Yunan Savaşını kazanan Mustafa Kemal’in mezarına kadar giderek saygı duruşunda bulunması boşuna bir eylem değildir.

Nitekim Karamanlis’in Fener Rum Patrikhanesi ile ilgili olarak “ekümeniklik” isteğine Başbakan Erdoğan’ın bu meselenin patrikhaneyi ilgilendirdiğini söylemesi bizi doğrular niteliktedir.
Aynı şekilde İmam-Hatipliler Vakfı Genel Başkanı Ahmet Ağırbaşlı’nın hükümetin bu politikalarını destekler mahiyette sıcağı sıcağına demeçler vermesi ise dikkat çekicidir. İmam-Hatipliler Vakfı Genel Başkanı’nın kiliselerin açılmasından korkmamak gerektiğini söyledikten sonra sözü Ruhban okuluna getirerek açılmasından neden korkulduğunu anlamadığını beyan etmesi, hükümetin Yunanistan’a vereceği siyasi tavizin halk nazarında meşrulaştırılması olarak yorumlanabilir.
Türk halkının ikna edilmesi için dini anlam taşıyan sivil örgütlerin devreye sokulması, başka bir ifade ile Yunanistan’a iç destek sağlanması elbette hükümetin verdiği tavizleri İmam-Hatip Vakfı gibi kuruluşların görüşlerine itibar eden kesimlerde olumlulaştıracaktır.

İmam Hatipliler Vakfı Genel Başkanının misyoner faaliyetlerinin de serbest bırakılmasını ve misyonerlerin kilise açmalarından da korkmamak gerektiğini söyledikten sonra meseleyi Fatih Sultan Mehmed’in kilise ibadetlerine izin vermesine bağlaması ve ardından da Hz. Muhammed’i çarpık düşüncesine dayanak yapması ise daha büyük faciadır.

İmam Hatipliler Vakfı Genel Başkanı, “Hz. Peygamber, yanlarından geçmekte olan bir cenazeyi görür ve saygısı icabı durur. Bunu gören sahabeden biri cenazenin Yahudi birine ait olduğunu söyleyince peygamberimiz, onun da bir insan olduğunu ve saygıyı hak ettiğini söyler” örneğini vererek Hz. Peygamberin bu davranışını misyoner kiliselerin ve ruhban okulunun açılmasına gerekçe olarak gösteriyor.
Müthiş bir anlam kayması ve çarpıtma.
Hz. Peygamber’e atfedilen yukarıdaki olayın ana teması “ölene, dolayısı ile de insana saygı” dır. İnsana bu derece ayrım gözetmeden saygı duyan Peygamberimiz, kurduğu devletin sınırları içinde yaşayan tüm dinlere ve dolayısı ile de cemaatlere dini ihtiyaçlarını gidermek için kiliseler veya havralar açma izni vermiştir ama aynı topluluklara, “Buyurun hiç cemaatinizin olmadığı şu Mekke’de veya Medine’de Müslüman toplumun istediğiniz mahallesine dilediğiniz kadar kilise açın ve benim ümmetimden istediğinizi dininize çevirin. İşte size özgürlük” dememiştir.
Aynı şekilde Fatih Sultan Mehmet de bizim İmam Hatipliler Vakfı Genel Başkanının söylediği gibi, salt hoşgörü ve/veya dini özgürlükleri tanıma adına kiliselere ibadet hakkı vermemiştir. Hristiyan Ortodoksluğunun, yani şimdi bizden tavizler kopararak yeniden ihya edilmek istenen Bizans’ın varlığını ortadan kaldırdıktan sonra, bir başka ifade ile, vatanlarını ve ülkelerini teslim aldığı yaşayan Ortodoks halkın ibadet ihtiyaçlarını karşılamasına müsaade etmiş, aynı zamanda da Roma’daki Katolikliğin önüne onlarla aynı inanç temelinden bir karşı güç çıkarmıştır. Fatih’in bu politikasını, çarpıtarak, yine Fatih’in yok ettiği Bizans’ın 500 yıl sonra yeniden diriltilmesi için çalışan misyonerliğe ve Yunanistan emellerine uygun Fener Patrikhanesinin dini genişleme siyasetine, Müslüman toplum içinden destek vermek, olsa olsa gafletin veya cehaletin ifadesi olabilir.
Bir şey daha.
Fener patrikhanesinin ekümenikleşmesi demek, Yunanistan’ın Balkanlarda önemli bir Ortodoks eksenli siyasi güç haline gelmesi demektir.

Yazarın Diğer Yazıları