Yuh olsun parazitlere!..

Mustafa Kemal neden "millî siyaset" güttüğünü açıklarken şunu söyler:

"Pan-İs­lâ­mizm.. Pan-Tu­ra­nizm si­ya­se­ti­nin mu­vaf­fak ol­du­ğu­na ve dün­ya­yı sa­ha-i tat­bik ya­pa­bil­di­ği­ne ta­rih­te te­sa­düf edi­le­me­mek­te­dir." Sonra ekler: "Müstevlî ol­mak he­ves­le­ri, mevzubahisi­mi­zin hâricin­de­dir." (Nutuk, 1927, s. 325).

M. Kemal demek istiyor ki; istilâcı olursan ancak ırkları, milletleri bir araya getirirsin ama sonunda malûm; parçalanıp, yuvarlanıp gidersin!

Cengiz, bütün Türk sahalarını idaresi altına almıştır. Cengiz ve ahfâdının nasıl bir acı bıraktığı biliniyor.

Timur'un zaferlerini yazan Yezdî: "Hazreti Sahibkıran'ın (Timur'un) bahtından Türk elinin şevket ve azameti zirveye çıkmıştı." der. (Zafernâme, s. 182). Timur "Emir-i Turan" diye de anılır. Bütün Türkleri birleştirdi mi? Timur kılıç salladı ve Osmanlı sahasını bile istilâ etti. Hatta Şam'a, Bağdat'a uzandı; halifeliğin merkezi Kahire'ye ramak kalmıştı.

Osmanlı da, Orta Asya, İran dışında İslâm âlemini sınırları içine dâhil etmişti; ama hep savaşarak. Emevîler de Abbasîler de kılıç zoruyla alan genişlettiler, hüküm sürdüler.

Diyeceğim; ne İslâm, ne Türk birliğinden bahsedebiliriz. İslâm dünyası da, Türk dünyası da parça parça... Ha... Halklar birbirini tanısın, birbirine inansın, aynı histe birleşsin. Bu güzel. Pan-İslâmistler de, Pan-Turanistler de bunun için çaba harcayabilirler. Önceliği İslâmcılar mı, yoksa Turancılar mı almalı? Öncelik Turancıların. Türkiye Türklerin ülkesidir. "Asabî" yakınlaşma fikrî yakınlaşmayı kolaylaştırır.

Asıl konumuza gelelim... Mustafa Kemal neden millî siyaset güttüğünü şöyle açıklıyor:

"Bi­zim vuzûh ve ka­bi­li­ye­t-i tat­bi­ki­ye gör­dü­ğü­müz mes­lek-i si­ya­sî, (mil­lî si­ya­set­tir). Dünya­nın bu­gün­kü umûmî şerâiti ve asır­la­rın di­mağ­lar­da ve ka­rak­ter­ler­de te­mer­küz et­tir­di­ği hakikat­ler kar­şı­sın­da ha­yal­perest ol­mak ka­dar bü­yük ha­ta ola­maz. Ta­ri­hin ifa­de­si bu­dur, ilmin, ak­lın, man­tı­ğın ifa­de­si böy­le­dir." (Nutuk, s. 325).

M. Kemal, "siyasî İslâmcılık" güderek, "Turancı" emeller besleyerek nereye varabilirdi? Kendisini kurtaramayan dünyayı mı kurtaracaktı?

Millî siyasetiyle "önce ülkem" derken iç parazitlere de dikkat çekmiştir:

Nutuk'ta Tokat Mebusu Nâzım Bey'den bahseder. Bu zat mecliste 89 oya karşı 98 oyla Dâhiliye Vekili seçilmiştir. Nâzım Bey, Vekiller Heyeti Reisi olarak M. Kemal'le görüşmek ister; fakat kabul olunmaz.

Mustafa Kemal, Nâzım Bey'in Halk İş­ti­ra­ki­yun Fırkası (Halk Komünist Partisi) diye bir parti kurmak istemesinden ve "gayr-i millî faaliyet sevdasında" bulunmasından bahseder ve şöyle der: "Bu zâtın, ecnebî mehâfili­ne, ca­sus­luk et­ti­ği­ne de as­la şüp­he et­miyor­dum. Ni­te­kim bi­lâ­ha­re İstiklâl Mah­ke­me­si bir­çok hakayıkı mey­da­na koy­muş­tu." (s. 367).

Nâzım Bey (Resmor-Özletelli), Dahiliye Vekili olduğu hâlde, M. Kemal tavır koymaktan bir an tereddüt etmemiştir.

Kimliksizlere itibar edilirse, dış bağlantılı PKK'ya ve siyasî uzantılarına prim verilirse kaybetmeye mahkûmuz.

Adamlar aleni -altını nasıl doldururlarsa doldursunlar- "PKK terör örgütü değildir." diyorlar, bir de bizden fikirlerini açıkladıkları için alkış bekliyorlar.

Yuh olsun parazitlere! Yuh olsun kimliksizlere! Yuh olsun gayr-i millîlere!..

Yazarın Diğer Yazıları