Yetkin güç, yetkin devlet otoritesi aranıyor
İhanetin, alçaklığın ve kalleşliğin demokrasisi olmaz. Hatta mutabakatı da olmaz. Ve hiç kimse, hiçbir dönemde ve tüm insanlık tarihi boyunca, kendisine yapılan saldırıları, ihaneti, uzlaşarak çözmemiştir.
Çözmüştür diyorsanız nerede ne zaman çözmüştür gösterin!
Yeryüzünde varolmak isteyen hiçbir devlet, kendisine yönelik iç ve dış tehdidi şirinlikle çözmedi. Böyle söyleyenler varsa bize bunu izah etmesi gerekir.
N’oldu açılım politikaları?
Hani liberal, sözde diyaloglar?
Nerede hapisteki teröristle yapılan pazarlıkların, “anlaştık” denilen anlaşmaların geçerliği?
Hiçbir yerde! Böyle bir şey yok!
Evet hiçbiri yok! Öyle olduğu içindir ki vatan evlatlarını beceriksiz siyaset adamları, niteliksiz bürokrasi yüzünden şehit veriyoruz.
Devletler, hele güçlü devletler, kesinlikle teröristlerle pazarlık yapmayacakları gibi, terörün önünü kesecek, işini bitirecek, siyasi, politik ve ekonomik tüm tedbirleri, üstesinden gelecek tüm hukuki kararları eksiksiz alır ve üstün güç olmanın avantajlarını kullanır.
Türkiye bunların tamamını bir bütünlük içinde asla kullanmadı.
AKP öncesinde de AKP hükümetleri süresince de Türkiye’yi yöneten bürokrat ve siyaset adamları terör meselesini devletin topyekûn gücünü ortaya koyacak şekilde organize eden bir yapı oluşturmadı. Profesyonellik sözden öteye hiç geçmedi.
Meseleyi bir güvenlik sorunu, güvenlik sorununu da silahlı mücadele ağırlıklı olarak sürdürdü Türkiye.
Ülkeyi yönetenler, PKK’nın ekonomik kaynaklarını kurutmayı istenilen ölçüde başaramadı. Uluslar arası banka hesaplarına el koymadı kimse. Eroin trafiğinden kazanılan gelirleri kontrol etmek için etkili politika da geliştirilemedi. Hele dağa çıkan insanları durduracak sistemi de kurmak gelmedi kimsenin aklına.
Özellikle AKP iktidarları, AB uğruna dünyayı dört döndü ama burada barınan terörün kökünü kurutacak nitelikli önlemleri almadı. AB ilişkilerinde Türkiye’nin siyasal ağırlığını terör yandaşları çok net olarak hiçbir zaman hissetmedi.
Hele eğitim açısından meseleye hiç yaklaşılmadı.
Askeri açıdan sınırlı bir güç kullanıldı. Halen daha “özel birlikler oluşturacağız” lafı karşılık bulmuş değil. Üstelik özel birlik kurmak amacıyla oluşturulan birimin başına getirilen eski İstanbul Valisi Muammer Güler milletvekili yapıldı.
Aynı şekilde uluslar arası hukukun verdiği sınır ötesi güç kullanma fırsatı beklenen çözümü üretecek nitelikte hiç kullanılmadı. Eğer kullanılsaydı Kuzey Irak’taki kampları tümden işgal ederek yok edecek bir taarruz planı geliştirilirdi. Böyle bir düşünceyi TSK bir kere kış mevsiminde denediyse de 8 günde geri dönmek zorunda kaldı.
Asıl önemlisi büsbütün göz ardı edildi.
AKP iktidarları, terörün işini bitirecek yasal zemini hiç oluşturmadı. Bunun yerine tam tersini yaparak “AB’ye giriyoruz” gerekçesiyle, pek çok yasal kısıtlamalar getirdi.
En kötüsü de terör meselesini ırk/etnisite meselesi yaparak, terörizmin siyasal tabanını meşrulaştırdı. Bu politikaların sonunda bölücüler, önceki gün özerklik ilan edecek noktaya geldi. Böylece iyiden iyiye kendine müsait ortam bulan bölücülük, siyasal meşruiyet kazandığı için işleyen sistemin tüm hukuki kurallarını alt üst etti. Övülmesi suç sayılan terör ve terör suçları binlerce kere övüldü. Teröristler bölgesel şehit törenleriyle gömülmeye başlandı. Devlet aleyhine olan suçlar televizyonlardan apaçık işlendiği gibi bizzat kurulu devlet, hukuk sistemi ve ülke, yine tüm yasallara rağmen herkesin gözü önünde yok sayıldı. Eskiden parti kapattıran, anayasal suç diye tanımlanan suçlar sıradanlaştı. Hatta öyle ki, kimileri “bu suçu her gün işliyorlar. Bunda ne var neden Hatip Dicle’yi bırakmıyorlar” diyecek noktaya geldi. Böylece kamu otoritesi, devlet iktidarının gücü alaşağı edilmiş oldu. Yetkin hukuk düzeni ve yetkin devlet otoritesi yerine tavizci bir anlayış, bundan medet uman bir iktidar mantığı ortaya çıktı.
Liberal politikaların yumuşattığı politik zeminde devletin tek görevi kaldı: Taviz! Yeni anayasa arayışları, bu tavizin meşrulaştırılması için hukuki dayanak olacak gibi görülüyor.