Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Abdullah OSKAY

Abdullah OSKAY

Ticaretin Politikası

Yeşil dönüşüm yüzeysellik değil içselleştirilmiş felsefe gerektirir

İçinde bulunduğumuz kapitalist sistem, birçok açıdan sorgulanıyor. Sistem çevre ve sosyal sorunlar bağlamında kriz içinde.

Çevre Sorunları

Sistem tüketim üzerine kurulu. Tüketim sıfır olamaz ama sürekli reklamlar ile sahte ihtiyaçlar üretmeye dayalı aşırı tüketim birçok açıdan sorun yaratıyor.

Aşırı Tüketim,

*Atıkların geri dönüştürülmesi ve ayrıştırılması,

*Enerji açı toplum,

*Sera gazları nedeniyle küresel ısınma gibi sorunlara neden oluyor.

Sosyal Sorunlar

Tüketimi artırmak için;

*Finansal sistemde kredi musluklarının sürekli açılması ve ekonomi diliyle türev piyasalar oluşturulması gerekiyor.

Bu türev piyasalar,

Bir taraftan paradan para kazanmaya, paranın belirli ellerde sürekli birikmesine neden oluyor.

Diğer taraftan ise, finansal sömürü ağları içinde yoksullaşan ve marjinalize edilen, suça ve yoksulluğa sürüklenen bireylere neden oluyor.

Çözüm Ne?

Dünyada bütün teknolojiler, hızla yayılır ve kazananın teknolojisi, taklit edilir. Batı'da ortaya çıkan sanayi devrimi de hızla taklit ediliyor. Dünyada artık bant sistemi ile üretim, fabrikalar, pazar için üretim, finansal kredi mekanizmaları adım adım tüm dünyaya yayılıyor.

Bu durum hangi sorunlara yol açıyor?

*Dünyanın kaynakları yetersiz kalıyor.

Gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş dünya benzeri yapıları kurması dünyada endişelere neden oluyor. Bütün dünyanın Batı standartlarında tüketmesi için 6 tane daha dünyaya ihtiyaç olduğu hesaplanıyor. Dünyanın kaynakları ve kısıtlarının buna izin vermeyeceği dile getiriliyor.

*Gelişmiş dünya kendini korumaya çalışıyor.

Sanayileşme ve şehirleşme süreçlerini erken tamamlayan gelişmiş ülkeler, pazarlarını ve rekabet güçlerini korumak, yaşlanan nüfuslarının sorunlarıyla mücadele etmek istiyor. Bunun için gelişmekte olan ülkelere baskı yapıyor. Sera gazı, küresel ısınma, atık sorunu, iklim kaynaklı göçler gibi konuları sürekli vurgulayarak gelişmekte olan ülkeleri frenlemeye çalışıyor.

Gelişmekte olan ülkeler ise, gelişmiş dünyanın bu tarz korumacı yaklaşımlarını

*"Siz geliştiniz, bizi frenlemek istiyorsunuz." diyerek eleştiriyor. İklim adaleti kavramını ortaya atıyor.

*Yaptığınız düzenlemelere "Yeşil Mutabakat ve Sürdürülebilirlik" deseniz de, bunun adı "Yeşil korumacılık ve Yeşil sömürgecilik" diyor.

Hâl böyle olunca, iki tarafın da birbirini dinlemediği "sağırlar diyaloğu" çıkıyor.

Sağırlar diyaloğundan bize kalan ne?

Tarihte bütün dönemlerde insanlar, çevreleriyle olan ilişkilerini anlamlandırmaya çalışmış, bazen anlamlandıramamış. Zerdüştlerde örneğin dünyanın 12 bin yılda bir yıkılıp yeniden kurulacağı düşünülmüş.

Tarihte yine iklim krizleri olmuş, bunlar göçlere ve birçok siyasi soruna yol açmış. Çevresi ile ilişkilerini sürdüremediği için çöken birçok kapitalist dönem öncesi olmuş. Clive Ponting, "Dünyanın Yeşil Tarihi" kitabında bunları çok güzel anlatır.

İşte ben de çevremi anlamlandırmaya çalıştığım bir sırada, 2015 yılında Ankara Üniversitesi Sosyal Çevrebilim bölümünde yüksek lisansa başladığımda bu konular üzerine kafa yormuştum.

Biyoloji derslerinde hocamızın aktardığı önemli bir husus vardı: "Türler önce aynı insanlığın son birkaç yüzyılda yaptığı gibi hızla yükseliyor, sonra da onda birine kadar düşüyordu." İnsanlık da bu durumda mıydı?

Veya dünya kurtulabilir miydi?

Devletlerin, şirketlerin, uluslararası kuruluşların veya bireylerin çabalarıyla bu mümkün müydü?

Yeşil mutabakat, sürdürülebilirlik, adil ticaret, döngüsel ekonomi, tedarik zincirlerinin yeşillenmesi gibi kavramlar bu konuda bize öncülük edebilir miydi? Yoksa insanlık, diğer türlere benzer şekilde hızla bir düşüş evresine mi girecekti? Hep birlikte "Race-to-the bottom -Dibe doğru derin bir yarış-"ta mı idik?

İnsan aklının ve insanlığın "sürekli gelişim ve ilerleme" diye görünen yüzünün "kaynayan suda ısınan kurbağa" misali insanlığı yok oluşa mı götürüyordu? İnsan, aklıyla bu süreci durdurabilir miydi? Dünya kurtulabilir miydi?

Yeşil mutabakat ve sürdürülebilirlik

Uluslararası kuruluşların, hükûmetlerin, şirketlerin yeşil mutabakat ve sürdürülebilirlik konularında atacağı adımlar bu sürecin neresindeydi? Türkiye'de yaygın hâliyle bilinen "Yeşil Mutabakat ve Sürdürülebilirlik" gibi kavramlar, içselleştirilip buna uygun bir yaşam inşa edilebilir miydi?

Avrupa Birliği’nin sürekli vurguladığı, "Yeşil Büyüme" uyarınca, büyüme yeşil olduğu sürece devam edebilir miydi? Yoksa herkesi far görmüş tavşana döndüren ve içinde bulunduğumuz sistemin amentüsü olan "Büyüme", bir balonu sürekli şişirmeye ve en sonunda da patlamaya neden olmaz mıydı?

Yeşil de olsa sürekli büyüme yerine, büyümeme ve planlı küçülme gibi kavramlara ihtiyaç yok muydu? Daha fazla üretim ve kâr döngüsünden çıkılabilir miydi?

Ya da tüm bu kavramlar, kapitalist sistemdeki her şey gibi tüketilip atılacak, geriye kala kala kâr etmiş şirket bilançoları mı kalacaktı?

Yeşil dönüşüm için yüzeysellik değil, felsefe gerekli, kültür gerekli…

Avrupa Birliği, yeşil mutabakat, sürdürülebilirlik ve döngüsel ekonomi diye bas bas bağırdıkça, geç sanayileşen ve modernleşen Türkiye, önce umursamaz tavırlarla bu sürece yaklaştı. Şimdi ise ticaretimizin yarısından fazlasının gerçekleştiği Avrupa Birliği düzenlemelerine sektörlerimizi uydurmak için canhıraş bütün kurumlar programlar ilan ediyor.

Buna uygun olarak da birçok danışmanlık firması paralelinde türüyor. Yeşil dönüşümü sadece başkasının zoruyla, daha önceki yüzyıllardaki Batı'nın sömürgecilik için kendini meşrulaştırdığı "Mission Civilatrice - Medenileştirici Misyon" yaklaşımı ile alıyoruz ve aynen uyarlıyoruz.

Bu medenileştirici misyona, kendimizden, kendi kültürümüzden herhangi bir içerik çıkaramıyoruz. Ne Osmanlı'nın "Göçmen Kuşları Koruma Vakıfları" gibi gelişmiş vakıf geleneğinden ne de Türk Dünyasının daha önceki geleneklerinden birisini entegre edebiliyoruz. Yalnızca bir göstergeler setiyle bu konulara yaklaşıp, tüm modernleşmemiz gibi bir yüzeyselliğe mahkûm oluyoruz.

Bizim ihtiyacımız olan elbette yeşil dönüşüm. Elbette sürdürülebilirlik. Elbette rekabet gücü. Elbette evrensel standartlar. Atlamamamız gereken ise, buna uygun felsefeyi geliştirmek, kültürümüze bakmak ve özümsemek, özümsetmek. Bunca yeşil dönüşüm fırtınasının içinde en kaba hâliyle "Osmanlı, Osmanlı" deyip sokak hayvanlarını katletmek değil. Ve bunun gibi nice örnek hiç değil.

Yazarın Diğer Yazıları