Yerlilik ve millilik pozlarınıza TOGG'uz

Devrim... Türkiye''nin ilk otomobiliydi.

Proje gündeme geldiğinde çoğu kimse Türklerin kendilerine ait bir motor yapabileceğine inanmıyordu.

Yıkık dökük devraldığı köhne bir ülkeyi cumhuriyetin daha onuncu yılı bile dolmadan uçak üretir hale getirdiği unutulmuştu...

Devrim''in teslim tarihi 29 Ekim 1961 olarak belirlenmişti.

Bu, mühendislerin 4,5 ay gibi kısa bir süresi olduğu anlamına geliyordu.

Mühendislerden bazıları sürenin yetersizliğinden şikâyetçiydi. Bazıları ise bu arabanın yapılabileceğine inandı.

Türk aracının yapılması halinde bu olay Türk tarihi içinde bir “Devrim” olacaktı.

Devrim projesinde mühendislerin çıkmaza düştüğü en büyük soru şuydu: "Motoru, kaportası ve bütün mekanik özellikleri Türklere ait bir araç, böyle sınırlı bir zaman diliminde nasıl yapılabilir nasıl yetiştirebilirdi?"

Bütün bu olumsuz düşüncelere rağmen inanılmaz bir durum yaşandı.

Türk mühendisleri o denli özverili çalışmışlardı ki, hafta sonları dâhil günlük 12 saate çıkan çalışma süreleri olmuştu.

Mühendisler bu projeye öyle bir gönül vermişlerdi ki bazen eve gitmektense araba kaportasında uyumuşlardı...

Devrim’in subaplı ve 4 silindirli motorun gövde ve başlığı Sivas Demiryolu Fabrikasında dökülüp, Ankara Demiryolu Fabrikasında işlendi.

Piston, segman ve kolları Eskişehir’de imal edildi.

Birinci motora alternatif olarak, Ankara Fabrikası’nda frenlemede 40 BG’den fazla güç alınamayan bu motor alternatif olarak aynı gövde ve krank milinden yola çıkarak imal edildi.

Bunlara ek olarak B tipi olan başka bir model, Eskişehir’de imal edildi.

Biri A ve öteki B olmak üzere iki ayrı motor hazırlandı. Şanzımanlar ise Ankara Fabrikasında tamamen milli üretimdi.

Son olarak motorun gövdeye uydurulması sorunu, debriyaj, gaz ve fren kumanda mekanizmalarını yerleştirmek ve direksiyonun en uygun konumunu bulmak kaldı.

Ayarlı direksiyon fikri ortaya atıldı fakat kabul edilmedi.

Hâlbuki Türk mühendislerin düşündüğü bu yeni fikri iki yıl sonra Cadillac markası yeni bir özellik olarak tanıttı.

Bir yandan yapılan ilk aracın son çalışmaları yürütülürken bir yandan ise Cumhurbaşkanı’na sunulacak olan B otomobilinin yetiştirilmesi için çalışmalar son gaz devam ediyordu. Sunulacak olan bu B tipi aracın son kat boyası ise 28 Ekim günü vuruldu. Hatta pasta ve cilası Ankara’ya sevk edilirken trende yapıldı.

Arabaların buharlı lokomotif ile çekilmesi sırasında bacadan çıkan kıvılcımlar ile araçların alev almaması için benzin depoları boşaltıldı.

Devrim arabalarını taşıyan tren sabaha karşı Ankara’ya ulaştı. İki Devrim arabası, Sıhhiye semtinde bulunan Ankara Demiryolu Fabrikası’na indirildi.

Manevranın sağlanması için depolarına sadece birkaç litre benzin konuldu.

Arabalara asıl benzin transferi Sıhhiye’de Mobil Benzin İstasyonundan yapılacak ve ardından arabalar meclise devam edecekti.

29 Ekim 1961 sabahında tarihi an başladı.

Verilen sözler yerine getirilmiş ve Devrim Arabaları etraflarında motosiklet eskortu eşliğinde yola koyulmuştu.

Fakat arabalara eşlik edenlerin benzin ikmalinden haberleri olmadığı için benzin dolumu unutuldu.

Arabalar Meclis’in önüne geldiğinde durum anlaşıldı ve birinci arabaya benzin konuldu.

İkinci araca benzin ikmali yapılırken Cemal Paşa’nın “Neler oluyor?” sorusuna direksiyonda bulunan Yüksek Mühendis Rıfat Serdaroğlu “Paşam, benzin bitti.” cevabını verdi.

En sonunda araçlara benzin ikmali yapıldı. Böylece Cemal Paşa, Anıtkabir’e doğru 1 numaralı araçla seyahat etti ve arabadan indikten sonra “Batı kafasıyla otomobil yaptınız ama doğu kafasıyla benzin ikmalini unuttunuz” sözünü söyledi.

Ertesi gün bütün gazeteler de söz birliği etmişçesine Devrim Arabası ile ilgili “100 metre gitti bozuldu” manşeti attı.

Garip ki 2 numaralı aracın ilk gün hipodromda yaptığı törenden veya Cemal Gürsel’in Anıtkabir’e bir başka Devrim Arabası ile gittiğinden hiç bahsedilmedi.

Bütün haberler, konuşmalar ve fıkralar yapılan arabanın boşa yapıldığına ve paranın boşa gittiğini söyledi...

Devrim otomobilinden devrin otomobiline gelelim...

Devrim yerli ve milliydi, TOGG ise sadece yerli...

Çünkü üretimde kullandığın ürünlerin bir kısmını veya tamamını başka ülkelerden temin edip ülkende yaptığın üretime yerli üretim denilir...

Üretimde kullandığın ürünleri yurtiçinde imal ederek ortaya çıkardığın ürün ise milli üretimdir...

Bizim yerli iktidarlar sahipleri ise motoru Alman Bosch, bataryası Çinli Siro, entegrasyonu Alman Edag, şasisi İngiliz Mira, tasarımı İtalyan Prinfarina olan TOGG’un Türkiye’deki yerli montajını millik diye yutturmaya çalışıyor.

Montajı, ‘Milli üretim’ diye pazarlamaya çalışıyorlar...

Türkiye’de montajı yapılan dünyaca ünlü otomobil markaları da milli oluyor bu mantığa göre!

İthal samanla beslenen ineğin verdiği süt ne kadar milli ise TOGG da o kadar milli sizin anlayacağınız...

Yerli ve milli Devrim için linç kampanyası yapan medya, bugün ise yerli TOGG’u göklere çıkarıyor...

Milliyetçiliğin ne olduğunu bilmeyen, kızılelma ülküsü denilince kızılelma dağıtanların yerlilik ve milliliği karıştırması normal tabii...

Nasıl bir döneme denk geldiysek; cumhuriyetin yerli ve milli o güzelim fabrikalarını, işletmelerini yandaşa, yabancıya satıp yok ederek Türkiye’yi ithalat cennetine çevirenler, alanında sayılı tesislerden biri olan tank palet fabrikasını Katar’a peşkeş çekenler, seri üretim seviyesine getirilen Altay tankı projesini katledenler TOGG üzerinden yerlilik ve millik pozları veriyor...

Hadi yerli ve milli arkadaşlar!

Kur Korumalı Mevduat ile dolara endesklediğiniz milli paramız ile her parçası ithal olan yerli otomobil TOGG’u her gün fakirleştirdiğiniz yerliler nasıl alacak, açıklayın!

Ne yapsınlar?

Siz koca ülkeyi eşten dosttan swap alarak idare ediyorsunuz, onlar da eşten dosttan borç alarak mı TOGG’a sahip olsun?

O zaman Diyanet’e söyleyin de, bir Cuma namazında, TOGG alacaklara borç vermek swaptır, pardon sevaptır diye bir hutbe versin...

Yazarın Diğer Yazıları