Yeniden ABD ortaklığı mı?
Gene dış politika sorunuyla karşı karşıyayız. Türkiye'yi yönetenler "Rejimle savaşıyoruz" diyorlar. Bu durumda soru şu: "Rejim Güçleri" denilen kimseler, aynı zamanda hâlihazırdaki Suriye Devlet güçleri olmuyor mu?
Bugüne kadar, ikisi sivil 8 şehit verdiğimiz olayların gidişinin nereye doğru savrulduğunu bilme hakkımız var. Endişelenen sadece benim gibi siviller değil. Askerler de gidişatı sorguluyor.
İşte emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz'un söyledikleri: "Eğer Suriye'nin toprak bütünlüğü savunuluyorsa rejimle anlaşarak, Suriye sınırında güvenli bir bant oluşturacak adımlar atılması lazım. Ama bu adımlar atılmıyor."
Neden atılmıyor sorusunun yanıtını da şöyle veriyor Yavuz: "Türkiye'nin ulusal çıkarlarının şu anda İdlib'de M4 ve M5 karayollarının kuzeyine ve batısına çekilmeyi gerektiriyor. Eğer bu yapılsaydı ne askerlerimiz şehit olurdu, ne de göç bu kadar büyük bir tehlike haline gelirdi."
Demek ki askerlerimizin şehit olmasında bile bir sorun gözlemleniyor. Cümlenin devamı daha ilginç: "Anlaşılan Türkiye, Suriye rejimiyle hiçbir şekilde uzlaşmak istemiyor."
Peki, neden böyle yapıyor, neden istemiyor sorusunun cevabını da şu sözlerle dile getiriyor: "Şu anda sanki Suriye'de adımlar, ABD'yle birlikte atılıyor gibi görünüyor, öyle bir izlenim var. Bu da yine bir zaman kazanma taktiği gibi görünüyor ama maalesef bu arada olan askerlerimize oluyor."
Bu tespitin bir benzerini yine Yeniçağ Gazetesi Yazarı Cahit Armağan Dilek'te görüyoruz. Dilek, soruyor: "İdlib'te kimi niye neye karşı korumak için asker bulunduruyoruz? Desteklenen gruplar kendi topraklarını koruyan direnişçilerse karşısındaki Suriye ordusu kim? İdlib kimin toprağı?"
Yazar sorduğu sorunun cevabının bilinmediğini söylüyor. Dolayısı ile bu bilinmezlik ve ikilem, Türkiye'nin yeni bir maceraya doğru sürüklendiğini mi yoksa emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz'un tespitiyle ABD ile yeni bir döneme girildiğinin işaretini mi veriyor bunu zaman ilerledikçe göreceğiz. Ancak iktidar kanadının önemli strateji merkezi SETA'nın koordinatörü Sabah Gazetesindeki köşesinde, TSK henüz Suriye'yi vurmadan önce ABD'yi "İdlib'e dahil olmaya" davet ettiğini de bir kenara yazmamız gerekiyor. Esasında ABD'nin de amacı bu yöndeydi. Türkiye'nin Rusya ile ilişkilerinin bozulmasını teşvik edecek politikalar üretmekteydi.
Cahit Armağan Dilek, ABD'nin sahaya davet edilmesi fikrinin: "Bunun aslında kimin fikri olduğunu herkes biliyor" diyerek Saray'ı işaret ediyor.
Amerika'nın Orta Doğu'daki hedefi belli. Adımlarını buna göre planlı olarak atıyor. İlla bir uzman görüşü olarak sunmak gerekirse bu konudaki tespiti emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin'e bırakabiliriz. Pekin asıl amacın; "ABD'nin Irak Kürt bölgesel yönetimi ile Suriye'deki koruması altındaki Kürtleri federasyon çatısı altında bir araya getirmektir."
Uluslararası ilişkiler öğretim üyesi ve aynı zamanda emekli asker olan Naim Babüroğlu da benzer bir tespitte bulunuyor. "TSK ve Suriye ordusu arasında yaşanan sıcak çatışmanın "ABD provokasyonu" olduğunu söylüyor. Bu kanaate varmasının gerekçesini ise ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey'in hafta sonu gazetecilere yaptığı açıklamaya bağlıyor. Jeffrey yaptığı açıklamada, İdlib'in büyük bir bölümünü kontrol eden El Kaide bağlantılı terör örgütü HTŞ'yle ilgili "Henüz biz bu iddiaları kabul etmedik ama kendileri, terörist değil vatansever muhalif savaşçılar olduklarını iddia ediyorlar. Bir süredir uluslararası bir tehdit oluşturduklarını görmedik" demişti. Babüroğlu bu açıklamayı hatırlatarak: "Kâğıt üstünde terör örgütü olarak görseler de HTŞ'nin İdlib'deki mücadelesini meşru gördükleri anlamına geliyor. Ayrıca ABD'nin İdlib'de desteklediği gruplar olduğunu biliyoruz. Onları hem Suriye ve Rusya'ya karşı hem de Türkiye'ye karşı provoke ediyorlar" diyor.
Sonuç olarak uzman görüşlerinden anladığımız kadarıyla, Türkiye, Suriye'de ortak değiştiriyor. Bunu yaptığında Türkiye'yi yöneten mevcut iktidar hiç şüphesiz şu sorunun cevabını hepimize vermek zorunda kalacaktır: ABD'nin hedefi belli. İsrail'in güvenliğini sağlayacak Kürt devleti veya otonom bölgesi oluşturmak. O buna hizmet ediyor. Peki, ABD ortaklığı ile Türkiye neye hizmet edecek?