Yasak!
Yakında muhalefetin nefes almasını belli izne bağlayacaklar. Özellikle Koronavirüs olayı ile birlikte Türkiye, siyasi yasaklar dönemine girdi.
Sanki örtülü bir sıkı yönetim ile karşı karşıyayız.
Kadıköy Belediyesi, "23 Nisan geliyor balkonlardan balon bırakalım" demiş. "İyi olur gayet güzel" falan demeyin. Anında milli hükümetimiz karar vermiş.
Yasak!
Odunpazarı Belediyesi; "Sağlık nedeniyle olağanüstü durum yaşıyoruz, halkımıza bedava çorba verelim -ki zaten yıllardır veriyoruz- dedi.
Anında işlem yapıldı.
Yasak.
"Karantinaya yardım olsun biz de sağlık için karantina bölümleri hazırlayalım" dedi bir kısım muhalif belediye.
Bunu duyar duymaz iktidar hemen gereğini yaptı.
Yasak.
"Biz de maske versek" diyecek oldu, büyükşehir belediyeleri.
Daha lafı edilir edilmez, cevabı geldi.
Yasak.
Niye yasak?
"Biz vereceğiz."
"Önemli değil. İster siz verin ister başkası. Önemli olan maske verilmesi. Haydi, verin o zaman" dedi vatandaş.
"Eczanelerden veriyoruz" dediler. Aradan neredeyse bir ay geçti halen daha ülkenin yarısından fazlasına dağıtamadılar. Benin anlamadığım, neden maskenin dağıtılmasında bu kadar ısrarcı oldukları.
Çözüm odaklı bir yönetim anlayışının yerine dayatmacı buyurgan bir yönetim anlayışı gittikçe ülkenin üzerine çullanıyor. Asıl sorunu işte bu yaratacak.
Türkiye'nin sağlık yasakları normal seyir izlerken, durumdan vazife çıkaran iktidar, eş zamanlı olarak siyasal yasaklara yöneldi. Böylece, sadece sağlık yasakları ile mücadele etmiyor halkımız, aynı zamanda siyasal yasaklarla da mücadele ediyor.
Bu arada gazetecilerin durumunu da unutmayalım. Katillere af geldi, ama başta gazetemiz yazarı Murat Ağırel olmak üzere, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu gibi teröre bulaşmamış, alenileşmiş istihbaratçı haberlerini tekrarlayan vatansever gazetecilere tutuklamalar yoluyla haksızlık sürdürülüyor.
Dikkat ederseniz yazarların ortak yanı, iktidar yandaşlarının yolsuzluklarını belgeleriyle yazmış kimseler olmalarıdır.
Diğer taraftan, hapis yatarken cezalarında indirim yapılarak sokağa salıverilen kişiler kaldıkları yerden suç işlemeğe devam ediyor.
Dün çıkan bir haberde, "İnfaz yasası ile cezaevinden tahliye olan Mehmet I., tartışma yaşadığı arkadaşı Ümit Arınç'ı başını taşla ezerek öldürdü. Olay sonrası şüpheli saklandığı evde yakalandı" diyordu.
Hiç şaşırmadım.
Bu haberi okuyan herkes kendi kendine sormalıdır: "AKP-MHP affı çıkmasaydı, iki çocuk babası Ümit Arınç başı taşla ezilerek öldürülecek miydi?"
Yasaklar konusuna dönersek, korona ile ilgili yasaklar bütün dünyanın uyguladığı sağlık gerekçeli yasaklardır. Ancak, ekmek dağıtımının engellenmesi, halka yardım yapılmasına soruşturma açılması, sağlıkla ilgisi olmayan, siyasal yasaklardır. Türkiye, bu yönüyle, iktidarın yeni yüzünü gördü. Yasaklara karşı olduklarını söyleyerek, vesayetçi sistemleri kötüleyerek iktidar gelen AKP, eski şikâyet ettiklerini bizzat kendisi yapar hale geldi.
Hatta onları geçti.
AKP'nin kurulduğu yıllarda, kendilerinin "vesayetçi" diyerek kötüledikleri rejim, şimdi kendilerinin yaptığı baskıyı onlara yapmamıştı. O dönemde AKP'li belediyeler, her türlü yardımı dağıttılar, her türlü ihaleyi istedikleri gibi verdiler.
Siyasal iktidarın sağlık sorunları sebebiyle ortaya çıkan özel durumu kullanarak, Türkiye demokrasisine ve yerel yönetimlere getirdiği sınırlama, aslında halkın seçimle işbaşına getirdiği yerel yönetimin gücünü etkisizleştirerek halkı cezalandırma yöntemi olarak da düşünülebilir. Nasıl yorumlanırsa yorumlansın, Türkiye'de yerel yönetimler ve bağlı olarak demokrasi, eş zamanlı olarak hukuk düzeni, zorlamalarla karşı karşıyadır.