Yaşadıklarımızdan tespitler
Sonra yazılacak bir yazı alma ben şimdiden yazayım.
21 yıllık iktidarı döneminde AKP ile çok şeyi deneyimleyerek öğrendik.
Kısaca açıklayalım.
BİR: Şimdiki durumdan çok daha iyi olan demokrasiyi gerilettik. Dönemi, demokrasi kaybıyla tamamlayacağız.
İKİ: Ne yazık ki parlamenter sistemi kayıp ettik. Hâlbuki parlamento, Türkiye''nin kurucu iktidarıydı. Onunla Kurtuluş Savaşı''nı kazanmıştık. Devleti kuran oydu. Biz onu Bahçeli''nin ağzına uyarak, 16 Nisan 2017''de yapılan bir referandumla, hiçbir siyaset bilim kitabında adı olmayan ucube bir otoriterliğin emrine verdik.
Tarih önünde yapacağımız en büyük hatayı yaptık. Şimdi cezasını millet olarak hep birlikte ödemekteyiz. Hâlbuki biz Cumhuriyet''i, "halkın kendi kendisini yönetmesi" olarak açıklamıştık. Yeni yönetim şekliyle halk, kendini temsil eden vekillerin üstüne Partiyi (AKP), partinin de üstüne lideri oturtunca, siyasal sistem demokrasi dışılığa kaydı.
Çünkü egemenlik halktan çıkmış, lidere geçmişti. Asıl egemen tek kişi olunca, ister istemez milletin esamisi okunmaz. Parlamento o tek kişinin kullanışlı aparatı haline gelir.
Nitekim geldi.
ÜÇ: Nitelikli olması gereken hukuk düzenimiz eksikti ama yine de şimdikinden yüz kat iyi idi. Şimdi tümden en alt sıralara düştük.
"Hukuk biterse, devlet biter" diye söylenen özlü sözü unuttuk.
DÖRT: Askerlerin rejim üzerindeki etkisini anlatan "vesayeti bitirdik" cümlesi, ilk bakışta doğruymuş gibi görünse de, ondan çok daha vahim bir gücü, ülkenin başına vasi tayin ettik. Vesayetçi denilen askerler, devlet bürokrasisi içinde belirli bir düzenin parçasıydı. Üzerinde siyasal sistemin kontrolü vardı.
Yeni vasi ise, devlet aygıtının da üstünde, tek partinin egemen bireyi olarak tepemizde duruyor. Yeri gelince parti genel başkanı, yeri geldiğinde devletin sahibi ve başı rolünü saniyeler içinde oynama yetkisine sahip. Üstelik Anayasa kendisini koruyor.
BEŞ: Muhalefet sistemin gereksiz ve boş parçasıymış gibi gösterilerek siyasal sistemin dışına itilmekte.
Hâlbuki muhalefet, demokrasinin zorunlu bir ögesi. O olmazsa iktidarı denetlemekte zorlanırız. Örneğin bütün bir ülke halkı, hangi ihalenin kime nasıl ve kaça gitmesi gerekirken neye verildiğini takip edemeyeceğimiz gibi, her yıl yapılan bütçede toplumun aleyhine olacak harcama kalemlerine konulan yanlışları takip edemeyiz. Bu anlamda muhalefet, halkın iktidar üzerindeki gözlemcisi gibidir.
ALTI: AKP iktidarında temel değerlerin ve kavramların içi boşaldı. Örneğin, dini cemaat ve tarikatların Allah''ın dinini kendi çıkarları için nasıl korkmadan, çekinmeden kullandıklarını apaçık gördük. Aynı şekilde, dinî eğitim almış diplomalı aydınların ve kimselerin, gerek bürokraside, gerekse siyasette "Davam" dedikleri İslami söylemleri, nasıl ters yüz ederek salt çıkara, hatta yolsuzluğa ve hatta onun da ötesinde lükse ve şatafata kurban ettiklerine şahit olduk.
Buna gazetecileri ve bilim adamlarını da ekleyelim.
Korkunç bir çürüme ve ahlak kırılmasının örneği oldular. Bu yönüyle bilmeden laikliğe ve demokrasiye hizmet ettiler. Tarihe her dönem kullanılacak kadar yüzlerce örnek olay ve belge bıraktılar.
YEDİ: Dini kırılmanın bir benzeri "Milliyetçiler" üzerinde oldu. Milliyetçi dava/ülkücülük olabildiğince geriletildi.
Türkeş''çi doktriner milliyetçilikle ortaya konulan 9 Işık''ın bütün ışıkları söndürüldü. Hedefe, AKP''nin ampulü konuldu. İşin garip yanı, kurumsal milliyetçi partiye hükmeden mevcut siyasal kadro eliyle, Milliyetçiler, kendi hedefine değil de AKP''nin hedefine koştuğunu fark edemiyor. Ampulün ışığını Dokuz Işık sanıyor.
Hâlbuki AKP''nin; Andımızdan tutunuz da, çözüm sürecinde yaşananlara kadar yüzlerce yaşanmış siyasi olayla, alınmış kararla, milliyetçilerin amaçları arasında taban tabana zıtlık var.
SEKİZ: AKP iktidarları sayesinde yoksulluk ve yolsuzluklar adeta kurumsallaştı. Türkiye''de 25,5 milyon açlık, 55 milyon da yoksulluk sınırının altında insan yaşıyor. Öte yandan iktidar eliyle eşe dosta ihale vermek, devlet eliyle zenginleşmek, kurumsal hale getirildi. Türk milletinin vergisi, partizanca dağıtılıyor.
Böyle bir süreç Türkiye''de hiç yaşanmadı.
..........
NOT: Saygıdeğer okuyucularım bir ay müsaade istiyorum. 19 Eylül Pazartesi buluşmak dileği ile. Sağlıcakla kalın.