Yalan en büyük günah... Hani mülâkat kalkmıştı?
Recep Tayyip Erdoğan 14 Mayıs-28 Mayıs 2023 seçimlerinden öncesi "Kamuya işe alımları, görevin getirdiği zorunluluklar dışında mülâkatı kaldırarak, gençlerimizin sınavlardaki başarı sıralamasına göre yapacağız." demişti.
Bu söz tutulmuyor. Mülâkat demek, tercih demektir. Kendi adamlarını liyakatli veya liyakatsiz, işe sokacak. Herkesin aklındaki budur.
Yazılı imtihanlarda 80’in 90’ın üzerinde puan alanlar, mülâkatlarda elendiler. Çok insan mağdur, çok insan umutsuz, çok insan ne olacağını, işe girip giremeyeceğini düşünmekten perişan. Umutsuzluğa kapılıp intihara sürüklenenler, sıkıntılarından hastalığa yakalananlar çok.
İktidardakilere, söz verdikleri hâlde sözlerini yerine getirmemelerine “yalancı” denmez mi? Kendilerince Kur’ân hükümlerini öne çıkaranlar, “nas” dedikçe heyecana gelenler, hiçbir mecburiyet olmadığı hâlde sözlerinden dönenler “günah-ı kebâir”e (büyük günahlara) girmiş olmuyorlar mı?
Burada yalancılık, sözünü yerine getirmeme üzerine ayetleri, hadis-i şerifleri sıralamayacağım. Saray’ın başdanışmanlar ordusu, bu âyet-i kerîmeleri, hadis-i şerifleri, özellikle bütün okulları imam hatipleştirmek için ant içmiş Millî Eğitim Bakan Yardımcısı Nazif Yılmaz, hemen bulup Reis-i Cumhur Hazretleri’nin önüne koyarlar.
“Mülâkat”a, pek Türkçeci kesilenler “sözlü sınav” diyorlar. “Mülâkat” başka “Sözlü sınav/imtihan” başka.
Aynı kökten “Mülâki oldum” da kullanılır, bu kelimeler Arapçadan Türkçemize girmiştir.
Divan şiirinin son temsilcilerinden Yenişehirli Avni Bey (1826-1884) “değişmem” redifli gazelinde bir anlık mülâkatını bin cana değişmeyeceğini söylüyor:
Bir kere o Îsî-dem ile hem-dem olaydım
Yek-lâhza mülâkatımı bin câna değişmem
(Îsî-dem: İsa nefesli.)
Zamanımızda, işe girmeyi o hâle getirdiler ki, üniversite bitirenlerimiz Hz. İsa’nın nefesi gibi bir nefesle işe kavuşmak için can atıyorlar. Ama “mülâkat” deyince, gözleri kararıyor, dağlar, taşlar üzerlerine üzerlerine geliyor.
Millî Eğitim Bakanı Prof. Dr. Yusuf Tekin, mülâkata çok itiraz gelince çevir kazı yanmasın moduna girdi. Diyor ki:
“Ben inançlı bir insanım. Hiç tanımadığım bir insanın lehine bir tasarrufta bulunmak için bununla ilgili olarak kul hakkı yemeyi düşünecek bir insan değilim. Sayın Cumhurbaşkanımız da bize defalarca böyle söylemişti bu kurguyu ilk yaptığımızda. Bu sistemde üzerinde en çok durduğumuz şey kul hakkı yemeden, herhangi bir adaletsizliğe, herhangi bir ideolojik kayırmaya müsaade etmeden bunu yapabilmek.”
Adayları mülâkata almak, aynı zamanda üniversite hocalarına hakarettir. Onlar kaç kademeden geçip ders veriyorlar. Bunu en iyi bilmesi gereken “Prof. Dr.” titri olan Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’dir.
Bakan Bey, öyle safiyane anlatıyor ki... Her öğretmen adayı için başvurduğu alanla ilgili elektronik ortamda soru bankası oluşturduklarını, aday salona girdiğinde karşısına elektronik ortamda rastgele bir soru çıkacağını ve kendisine 45 dakikalık bir ders saati süreci kadar zaman tanınacağını söylüyor.
Bu insanlar, havadan diploma almıyorlar ki, siz bir daha imtihan edin. Fakültelerinden soruları cevaplandırıp geçerli notla mezun oldukları gibi, iş için KPSS’ye giriyorlar. Aldıkları nota göre sıralamalarına razı oluyorlar.
Siz neyin mülâkatını yapıyorsunuz!
Telaşla milleti ikna etmeye uğraşmayın. Doğrudan Ak Parti’ye oyu verip vermediğini sorun. Oy verdim diyorsa yalan makinesine sokun olsun bitsin!