Üzerinde söz edilmesi gereken 5 önemli eser (2)
Üzerinde durmak istediğim ikinci kitap yine Ayşegül Çakan''ın çevirdiği İslâmî Türk edebiyatının Kutadgu Bilig''den sonra yazıya geçirilmiş en eski ikinci eseri olarak gösterilen Edib Ahmed Yüknekî''nin mesnevi türünde yazdığı Atabetü''l-Hakayık adlı eseridir.
Sunuş bölümünde Ayşegül Çakan''ın da belirttiği gibi "Atabetü''l Hakayık, yazılı Türk edebiyatının ilk döneminden günümüze dek ulaşabilmiş az sayıdaki eserden biridir. Eser, Hakaniye lehçesi de denilen Karahanlı dönemi Türkçesinin elimizde bulunan nadir örneklerinden biri olması ve Orta Asya Türk kültüründen izler taşıması dolayısıyla da edebiyatımız içinde ayrı bir yere sahiptir."
Ayşegül Çakan, Atabetü''l Hakayık''ın birçok nüshası olmakla birlikte tama yakın olan ve dikkat çeken Semerkant, Ayasofya, Topkapı nüshalarından Topkapı nüshasını esas alarak günümüz Türkçesine çevirmiştir. Bu nüshada bulunmayan bazı bölümleri diğer nüshalardan alarak bütünlük sağlamıştır.
Edip Ahmet Yükneki''nin 12. yüzyılda, Karahanlı beylerinden Muhammed Dâd Sipehsalar''a hediye ettiği, dünyayı, Allah''ı, insanı bilmenin sadece bilim yoluyla olabileceğini anlattığı, bilginin faydası ve bilgisizliğin zararı konusunu işlediği Kaşgar Türkçesi ile ve Uygur harfleriyle kaleme aldığı eseri Atabetü''l Hakayık Türk kültürünün temel taşlarından biridir.
Türk Edebiyatı''nda İslam inançlarını öne çıkaran ilk eser olarak gösterilen Atabetü''l Hakayık''ın başında Edip Ahmet Yüknekî, Allah''a, Hz. Peygamber''e, dört halifeye ve dönemin hükümdarı İspehsalar Beğ''e övgülerde bulunmuştur. İyilik, cömertlik, kötülük gibi birçok konunun ele alındığı kitabın asıl konusu din ve ahlaktır. Türk dili açısından önemi ise eserin dönemin konuşma diline yakın bir Türkçe ile yazılmasından kaynaklanmaktadır. Eserde işlenen konular hadis ve ayetlere dayandırılarak kanıtlanmaya çalışılmış, ahlaklı insan olmanın yolları işaret edilip ahlaki öğütler verilmiştir.
Eser ilim âlemine ilk defa 1906 yılında Necib Âsım tarafından tanıtılmış, kitap bütünlüğünde yine Necib Âsım tarafından 1918''de yayımlanan eserin 1951''de Reşit Rahmeti Arat tarafından metin, tercüme ve tahlili yayımlanmıştır. En son yayın da son bölümü:
Bundan dolayı işte bu kitabı yazdık / Gerek kabul et, gerek beğenme
Bilip tutarsa her kim Edib''in sözünü / Halk arasında seçkin kılar özünü
dizeleriyle biten kitap Ayşegül Çakan tarafından günümüz Türkçesine çevrilmiş ve 2017''de II. Baskısı İş Bankası Kültür Yayınları arasında yayımlanmıştır.
*
Üzerinde duracağımız üçüncü kitap da Ayşegül Çakan''ın günümüz Türkçesine çevirdiği ve 2021''de X. basımı İş Bankası Kültür Yayınları arasında yer alan Dede Korkut Hikâyeleridir.
Millet olarak bütün çağlara damgasını vurmuş zengin bir kültür ve edebiyat tarihimiz bulunmaktadır. Yüzyılların imbiğinden süzüle süzüle bugüne kadar gelen bu kültür ve edebiyat, yeni nesillere yüzyıllar ötesinden önemli edebi veriler bırakmıştır. Bunların her biri geleceğe ışık tutan değerli kaynaklardır. Her kültürü besleyen ana kaynaklar vardır. Türk kültürünü besleyen kaynaklardan biri de Türk manevi mirasının temel taşlarından biri olan ve destandan hikâyeye geçiş sürecindeki en önemli eser sayılan Dede Korkut''tur.
Her ne kadar Dede Korkut Kitabı''nı içine alan yazmalar 16. yüzyıl tarihini taşıyorsa da, Dede Korkut''ta Oğuz Türklerinin 9-11. yüzyıllar arasındaki mücadeleleri konu edilmektedir.
Ayşegül Çakan''ın önsöz yerine yazdığı açıklayıcı yazıda belirttiği gibi "Kitab-ı Dedem Korkut ya da tam adıyla Kitab-ı Dedem Korkut Ala Lisan-ı Taife-i Oğuzan (Oğuzların Diliyle Dede Korkut Kitabı)''na adını veren ve aynı zamanda destansı hikâyelerin anlatıcısı olan kişi ise Oğuz Türklerinin geleneklerini, törelerini tam anlamıyla bilen yarı efsanevi bir bilgedir.
Dede Korkut kitabı bir mukaddime ve destansı özellikler gösteren on iki hikâyeden oluşmuştur."
Dede Korkut 9-14. yüzyıllar arası Oğuz boylarının serüvenleri görünümündedir. Bu da bize büyük bir Türk destanının önemli bir parçası olduğunu gösterir. Kitabın giriş bölümünde Osmanlılardan söz edilmesi, Osmanlıların Anadolu''da güçlenmeye başladığı 15 ya da 16. yüzyılda eserin yazıya geçirilmiş olabileceğini düşündürmektedir.
Ayşegül Çakan''ın "Birbirinden bağımsız, fakat belirli karakterlerin birkaç hikâyede birden bulunması dolayısıyla bir bütünlük de oluşturan destanların birçoğunda Oğuz boylarının yurt kurma uğraşları anlatılmış, Deli Dumrul ve Tepegöz hikâyeleri ise doğaüstü olaylar etrafında örülmüştür." ifadesi yerinde bir saptamadır. "Dedem Korkut boy boyladı, soy soyladı, bu Oğuznameyi düzdi, koşdı, böyle didi." ifadesi kitaptaki pek çok hikâyenin sonunda bulunan geleneksel bir yapıdır.
Dede Korkut adının geçtiği en eski tarihi kaynak, İlhanlı veziri Reşidüddin''in Camiü''t Tevarih adlı eseridir. Eserin biri Dresden''de, öteki de Vatikan''da olmak üzere iki nüshası bulunmaktadır. Dede Korkut kitabının Dresden nüshası bir giriş ile l2 destani hikâyeyi içine almaktadır. Vatikan nüshasında ise girişten başka hikâyelerin yalnız 6 tanesi bulunmaktadır.
Dresden nüshasını ilk defa Kral Kütüphanesi''nde Alman araştırmacı Jacops Reyşke bulmuş; Fleischer ise l8ll yılında eseri tanıtmıştır. Oldukça geç ele geçen Vatikan nüshası ise l950 yılında Ettore Rosi tarafından bulunmuştur. Eserin Dede Korkut adıyla anılmasının nedeni Dede Korkut adındaki ozanlar pirinin eserin bir nevi müellifi durumunda olmasındandır.
Dede Korkut adındaki Dede sözcüğünün Korkut adı kadar eski olmadığı ve bunun efsanevi bir kişilik olan Korkut''un yaşlılığını vurgulamak için asıl ada sonradan eklendiği sezilmektedir. Asıl adın Korkut Ata olması gerekir. Zaten çoğu yerde de Korkut Ata olarak geçmektedir. (Devam edeceğim)