Uyduruk Türkçe-Yaşayan Türkçe (2)

Mahir Ünal, sonunda Ak Parti''nin grup başkan vekilliğinden alındı. Bakmayın siz Mahir Ünal''ın "Affımı istiyorum." demesine. "Ma''dûm"un "idam fermanı" önceden yazılmıştır.

Ne tuhaf değil mi? Adama önce nedamet getirttiriyorlar, sonra "Hadi git. İstemiyoruz seni." diyorlar.

"Padişahlık" arzulayanlarda usul böyle. Padişahlıkla "tek adam" rejimi arasında bir fark görebiliyor musunuz? Padişahlıkta yine "başbakanlık" makamı diyebileceğimiz "sadrazamlık" makamı vardı. Yeni rejimde bu da yok.

Meseleye asıl şöyle bakmalı: "Cumhuriyet" gücünü gösterdi, Mahir Ünal gitti.

Bunlara girmeyelim. Meselemiz Türkçemiz.

"Mahir Ünal''ın attığı işaret fişeği" başlıklı yazım 27 Ekim 2022''de çıktı. Girişte: "Cumhuriyet''i yok sayan sözleri belki de ''yetti gayri'' dedirtecek bir işaret fişeği. Herkes kesin hatlarla saflarını belirleyecek." demiş ve sonunda "Osmanlı benim, Cumhuriyet senin... Osmanlı iyi, Cumhuriyet bizi mahvetti, tartışmaları tarihin akışına aykırı... Bitirmeliyiz." diye eklemiştim.

Tartışmayı bitirmeyecekler ama yol alamayacaklarını da anladılar. İçten içe kemirecekler. İktidarda kalabilmek, padişahlığı-halifeliği ikame edebilmek için, sütreye çekilecekler, yine bildiklerini okuyacaklardır. Millî Eğitim Bakan Yardımcılığına Nazif Yılmaz''ı getirmelerinin bir manası budur. Görünürde bir bakan var ama asıl icraat onun elinde. Şiarı; "Her yer imam hatip, herkes imam. Divanda, dergâhta ve bargâhta, mecliste ve meydanda Arapçadan başka dil kullanılmayacak!"

Biz dünkü konumuza devam edelim. "Öz Türkçe"yi savunan Ersan Erel''in bir mektubu vermiştim. O mektuptan kim ne anladı, bilemeyeceğim.

Zamandan kopuk olmayan herkesin anlayacağı, muhakeme yürütebileceğimiz, fikir üretebileceğimiz, ilim yapabileceğimiz Türkçe gerek bize. "Saf Türkçe" isteyenler, yalan yanlış kelime üretiyorlar. En katıksız, en saf dil, Afrika, Amazon, Avustralya kabilelerinin dilidir. Etrafla, medeniyetle temasları olmadığı için dilleri tertemizdir. Dağarcıklarında kelime yükü de yoktur.

Maalesef bizim de böyle konuşmamız, dağarcığımızda ne varsa boşaltmamız isteniyor.

Türkçemize ve alfabemize dair tartışmalar Cumhuriyet''ten çok öncedir. Kaç defa bunları yazdım. Cumhuriyet kurulduktan sonra dil meselesine tekrar el atıldı. Bir ara Mustafa Kemal, coşmuş, "arı Türkçe"yle konuşmak istemiş, ama sonra olmayacağını anlamış ve vazgeçmişti. Ama birileri, illa Arapça ve Farsça kelimeleri atacağız, diye akla, ilme, mantığa, hayatın akışına hiçbir surette uymayan "ucube Türkçe" çıkardılar.

"Atatürk''ün iki ayrı Türkçesi" başlıklı yazımda (20 Şubat 2022), 1927''de ve 1935''te söylediği nutuklarından örnekler verdim. Bu örnekler iki ayrı ülkenin dili gibi.

Rahmetli Prof. Dr. Hüsamettin Arslan, Cemil Meriç''i su gibi içmişti. Doktorasını Cemil Meriç''in kızı Ümit Meriç''in yanında tamamlamıştı. Cemil Meriç''le yaptığı uzun mülâkatı bir belgedir.

Cemil Meriç''e sorar: En belirgin özelliklerinizden biri dil konusundaki hassasiyetiniz değil mi?

Cemil Meriç: Bir yazar olarak dili muha­faza etmeye çalışırım. Bu konuda titizim. Ha­yatımın mânası bu.

Hüsamettin Arslan: "Üslubunuz efendim?"

Cemil Meriç: Üslubum kendimdir. Ben­liğim, bütün hüviyetimdir. Yazdıklarım ka­dar yazış bi­çimim de önemlidir. (Türkiye Kültür ve Sanat Yıllığı, 1986''den nakleden: Arslan Tekin, Edebiyatımızda Terimler, "Malâkat")

Cemil Meriç''ten başka örnekler de vereceğim. Montaigne, Nazım Hikmet, Yaşar Nabi Nayır örnekleri de sonraya kaldı.

Yazarın Diğer Yazıları