‘Afetistan’da ne var? (12 Ekim 2024)
Çok afet gördüğümüz, çok insanımızı kaybettiğimiz için “afet”ten bahsedilince irkiliyor, “Yine ne oldu?” diyoruz.
Biz afet deyince yer sarsıntılarından, taşkın sellerden, ölümcül kazalardan, salgın hastalıklardan bahsediyoruz...
Ya insan?
İnsanların travması, hayat boyu acıları? Asıl afet bu! En yakınlarını kaybediyorlar. İnsan “insan” travmasını anlatabilir mi?
“Afetistan’da Doğrunun Peşinde” Dr. Tolga Şahin’in eseri. (Nobel Yayınları, 236 s.)
Asıl işlediği konu afetlerde basın yayın organlarının rolü...
Kitabın alt başlığı “Medya Riski Nasıl Yeniden Yaratır?”
Arka kapak yazısı bizi aydınlatıyor:
“Attığımız her adım, aldığımız her nefesin anlık veya gelecekte oluşturabileceği risk ve tehlikelere karşı olduğumuz gibi risklerin içinden yeni risklerin her an doğma potansiyeline karşı da savunmasızız.
Örneğin Türkiye'nin bugüne kadar yaşadığı en büyük afetlerden biri olan ve başta Kahramanmaraş olmak üzere on bir ili etkileyen depremler sonrası Hatay'da arama kurtarma faaliyetleri devam ederken ‘Yarseli Barajı'nın patladığı’ yönündeki söylentiler sonrası oluşan izdiham, arama kurtarma ekiplerine üç buçuk saat kaybettirirken bu sürede kurtarılabilecek enkaz altındaki vatandaşlar da kurtarılamamıştır.
Bir diğer örnek de salgın sürecinde uzmanlıkları veterinerlik, estetik cerrahi ve pediatri olan isimlere medyada sadece ‘uzman’ ünvanıyla koronanın bulaşma yolları ve alınması gereken tedbirlere yönelik açıklamalar yaptırıldığına şahit olduk. D vitamini kullanımının önemine yönelik o kadar çok haber medyada yer aldı ki pandeminin sonunda bu sefer aynı medyada ‘D vitamini zehirlenmeleri arttı’ başlıkları atıldı.
Afet iletişim ve yönetişim sürecinin önemli aktörlerinin başında gelen medya, afet anlarında ve sonrasındaki süreçte normalde olduğundan daha fazla topluma güvenilir bilgiyi sunmakla mükelleftir. Ancak bunun yerine medya, okurun korku ve merak duygularına hitap eden haber manşetleriyle okur ilgisini çekmeye çalışmaktadır.
İşte bu kitapla, medyadaki yanlışlıkların önüne geçilmesi için afet haberciliğinin nasıl yapılması gerektiğine haber örnekleri üzerinden cevap aranmış, afetlerin azaltılmasında en önemli etken olan afetlere hazırlıklı bir toplumun yaratılmasına katkı sunmak amaç edinilmiştir.”
***
Basın yayın organlarımız olmasa dünyada olup bitenlerden haberimiz olmayacak. Ama basın yayın organları, “hata”yla “savab”ı (doğruyu) ayırmadan, getireceği riskleri düşünmeden, sırf okutabilmek, sırf dinletebilmek için, “olan”ın dışına çıkarlar, abarttıkça abartırlar, haberde mecra değiştirirlerse, afet üzerine afet çağrı yapmış olmazlar mı?
İlgi çekmek için haber mecrasını değiştirme o an için basın yayın organlarına kazandırır ama sonrası?.. “Doğru” ortaya çıktığında, “güvenirlik” tartışması başlamaz mı?
Dr. Tolga Şahin, “Afetistan’da Doğrunun Peşinde” kitabının “Ön Söz”ünde basın yayın organlarının rolü üzerinde duruyor:
“Gazeteciliğin kodlarının yeniden yazıldığı bir sürece girilmiştir. Bu süreç ise gazetecilik bağlamında toplumsal sorumluluktan uzak, ‘tık’a odaklı haberciliği beraberinde getirmiştir. Yanlış bilginin yayılım hızı ve geri dönülemez sonuçlara neden olma ihtimali düşünüldüğünde bir afet anında gerçekleştirilmesi gereken habercilik faaliyetinin ne kadar önemli olduğu anlaşılmaktadır.
İçinde yaşadığımız risk toplumunda ‘bilginin sunumunun’ kendisinin içinde riski barındırması nedeniyle özellikle toplumda endişe, korku ve paniği körükleyebilecek afet haberlerinin sunumunda nesnel, bilimsel kaynak ve aktörlerin yer alması, kamu yararının önceliklendirilmesi, toplumsal farkındalığın artırılmasına katkı sunacak yayınların kurgulanması oldukça önem arz etmektedir.”
Biz iki afetle boğuştuk. Depremlerle ve salgın hastalıkla... İki afet süresinde de haberleri o kadar abarttık, riskleri göz göre göre o kadar artırdık ki, insanlar nasıl davranacaklarını bilemediler.
Depremler sırasında ve sonrasında, jeoloji mühendisi “Prof. lar” ekrandan inmedi. Şurada yarın deprem olacak, burada, büyük risk var, sözlerinden geçilmedi ve hâlâ geçilmiyor.
Kimse, yerin altına girip, “deprem arkadaş”la konuşmuyor! Elbette ilim adamlarımızın kendilerince belirledikleri birtakım araştırma yolları var ama, bu yollar kesinlik ifade etmiyor.
Salgınlarda tıp prof.larımız o kadar çok konuşturuluyorlar ki, sağ olsunlar, bu prof.larımız halkı aydınlatırken, korkuyu da normalleştiriyorlar.
Basın yayın organlarımız da biri beş göstererek, fazla tıklanmak, fazla süre seyredilmek, hâliyle fazla reklam alarak kazanç sağlamak için abartıda sınır tanımıyorlar.
Bu örnekler çok.
Dr. Tolga Şahin, basın yayın organlarının kitlelere tesirini, ne getirip ne götürdüğünü ayrıntılarıyla ortaya koyuyor.
Okumak lazım.