PKK’ya yine taviz verilecek mi?

Devlet Bahçeli, TBMM’de, DEM milletvekillerine el uzatmasını şöyle açıklıyor:

“DEM sıralarına giderek elimi uzattım. Uzattığım el millî birlik ve kardeşliğimizin mesajıdır. Uzattığım el gelin Türkiye partisi olun, teröre cephe alın, gelin bin yıllık kardeşliğimizde kenetlenin temenni ve teklifidir.”

Bahçeli niye açıklama ihtiyacı duydu anlamadım. El uzattıysa maksat bellidir zaten.

Dün, 23 Nisan 2008’de, birinci meclisin açılış töreninde PKK uzantısı partilerden TBMM’ye giren Hasip Kaplan’la tokalaşmasını, gel yanıma otur, demesini vermiştim.

Hasip Kaplan, Abdullah Öcalan yargılanmaya başlandığında onun avukatıydı. 5. duruşmadan sonra avukatlığını bıraktı. PKK başının bir sürü avukatı vardı. Hasip, bir hesap içindeydi. Bir kasıtla bırakmamıştı. (Ayrıntısını, dün, İmralı’daki Konuk kitabımızdan aktarmıştım.)

Bahçeli’nin Hasip Kaplan’la tokalaşması, DEM’cilerle tokalaşmasından farklıydı. DEM’cilere şöyle bir uğrama, Hasip Kaplan’a ise bir yakınlık gösterme idi.

Hasip Kaplan, Ulus’taki birinci meclisin toplandığı binada, törende, milletvekilleri sırasında, Devlet Bahçeli’nin ardındaydı. Bahçeli arkaya dönüyor, “Hasip gel yanıma otur.” diyor, şakalaşıyor. Fotoğrafları da var. İkisi de gülüyor. Gülüşleri samimiydi.

Devlet Bahçeli’nin DEM’cilere elini uzatmasında Hasip’in samimiyeti görülmüyordu.

Tokalaşma PKK’nın Kandil’deki despotlarını fena kızdırmış.

“El sıkma” ile “el sıkışma”ın manaları farklıdır.

PKK’nın başındaki Murat Karayılan, “el sıkma”yı “el sıkışma” diye anlamış. TBMM’deki adamlarının teslim olduğunu görmüş ki, “DEM Parti’ye verilen merhabaya o kadar anlam yüklememek, büyütmemek gerekiyor. Bazı kişiler ‘acaba yeni bir süreç mi başlayacak?’ diyorlar. Böyle bir şey yoktur. Kimse böyle hayaller kurmamalıdır.” diyor.

Murat Karayılan bu arada CHP'ye de laf atıyor:

“Muhalefetin normalleşme türünden söylemleri ve bu minvaldeki bazı yaklaşımları da buna zemin sunuyor. Bu çok önemlidir, bu bir oyundur.”

***

PKK meselesinde Turgut Özal hataya düştü, kaybetti… Recep Tayyip Erdoğan hataya düştü, kaybetti.

Turgut Özal, “demokratik açılım” demiş, “eyalet” demiş, A. Öcalan’a basın toplantısı düzenlettirmiş, PKK uzantısı partilerin milletvekillerini, gazetecilerini göndermiş, akıl vermesini istemiş, PKK’yı şımarttıkça şımartmıştı.

R. T. Erdoğan, Özal’ı örnek almış, “demokratik açılım”dan bahsetmişti. Geçmişte burada yazdık. “Demokratik açılım”ı Abdullah Öcalan kullanmıştı. Onun mahkemedeki savunma metinlerini kitabımızda verdik. Bu metinlerde 63 defa “demokratik açılım” geçiyor.

Özal gibi o da PKK uzantısı milletvekillerini İmralı’ya göndermiş, A. Öcalan’dan akıl almaları istenmişti. Bu milletvekilleri, A. Öcalan’a “başkanım” diye diye bir hâl olmuşlar, mayışmışlardı. Sanırsınız ki, cumhurbaşkanlığı makamına çıkmışlar, Saygıda kusur etmiyor, “emrinizdeyiz” demeye getiriyorlardı. Sonra bunlarla “devlet” pazarlığa giriyor. Aklınız alıyor mu?!

Açılım, çözüm derken, gerçekte çözülmekte olduğumuz fark edildi. R. T. Erdoğan şimdi kaybettiklerini toparlamaya çalışıyor. Var gücüyle PKK’nın üzerine gidiyor.

PKK ve uzantıları hiçbir surette “açılım/çözüm=açılma/çözülme” beklemesinler. Fazlasıyla ayrıştırmaya, fazlasıyla çözülmeye gidildi. Birlik olmak, toparlanmak şart. İç içe geçmiş toplumların, farklılaşması, ayrışması, “Sen sensin, ben benim; ne işim var benim senin içinde, ne işin var senin benim içimde...” demesi mümkün değil.

Önce “açılım/çözüm=açılma/çözülme” asıl kimin işine yarayacak, ona bakmalı. ABD, PKK’ya açık destek veriyorsa, Türkiye’nin güneyini, doğusunu İsrail’e katmak isteyen Siyonistler, ABD’yi arkadan itekliyor, PKK’ya bütün kapıları aç diyorsa, bunun üzerinde derin derin düşünmek gerekmez mi?

Çok önce PKK meselesi yine gündemdeyken bir yazımda Cenab Şahabeddin’in “Kapıyı aralarsanız sonuna kadar açılır.” sözünü vermiştim.

Fikrini net ortaya koyacaksın, silah gösterdi, diye tavize kalkışırsan, kaybedersin.

Yazarın Diğer Yazıları