“Rabbim beni doktorlardan koru!”

Yenidoğan bebekleri SGK’dan fazla para alabilmek için yoğun bakım ünitesine yatıran ve burada ilgilenmeyip ölüme terk eden doktor ve hemşireler çetesiyle ilgili haberleri dehşet içinde izlerken Tıp Profesörü İsmail Hakkı Aydın’ın “Rabbim Beni Doktorlardan Koru!” kitabını hatırladım.

Prof. Aydın gerek kitabında gerekse kitabıyla ilgili verdiği bir röportajda sağlık sistemimizin ne hâlde olduğunu bakın nasıl anlatıyor:

-Her boynu ağrıyana boyun fıtığı teşhisi, her boyun fıtığına Allah ne verdiyse, diskektomi, yapay disk, vida, plak, takabildiğin kadar tak. Her beli ağrıyana bel fıtığı teşhisi, her bel fıtığına ameliyat. Bir yanlış var ama nerede? Vicdanlarda mı, hocalarda mı, kanunlarda mı, yöneticilerde mi?

-Özel hastanelerde hastane patronları doktorların üzerinde müthiş bir psikolojik baskı kuruyor. Aylık şu kadar ameliyat, endoskopi, anjiyo yap, stent tak gibi hedefler konuluyor. Baksanız belki de hasta iki kutu ilaçla iyileşecek ama biraz daha para uğruna ameliyat ediliyor. Bunları uygulamak istemeyen doktor ertesi gün işsiz kalıyor.

-Check up diye bir çılgınlıktır gidiyor. Özel hastanelerde dünyanın tahlilini istiyorlar. Bana da sapasağlam birini getirin, elli tane rahatsızlık bulurum. Hastalığa çare değil, ilaçlara hastalık bulma felsefesi uygulanıyor. Bir de şimdilerde paranın esiri olmuş ruhsuz bazı insanlar, daha fazla para kazanayım diye güzel sesli kızları telefonun başına oturtup günde bin kişiye check up satmaları için çalıştırıyor.

-Maşallah ameliyathanelerimiz harıl harıl çalışıyor. Biz cerrahlar kan görmezsek çıldırıyoruz! Yirmi dört saat seri ameliyatlar yapmak, performansımızı-puanımızı artırmak, fırsat buldukça da bıçağımızı, bisturimizi daha da keskinleştirmek için bileylemekle meşgulüz.
-Teknolojik gelişmeler hasta ile doktor arasına mesafe koydu. Kaç doktor stetoskop taşıyor, hastasının nabzına, tansiyonuna bakıyor. Oysa her ne sebeple olursa olsun muayeneye gelen herkesin ateşinin, nabzının ve tansiyonunun ölçülmesi gerekir.

-Tıp fakültelerinin görevi Tıpta Uzmanlık Sınavı’na öğrenci yetiştirmek oldu. Peki, hastanın ateşine bakacak, iğne yapacak, nabzını ölçecek, sonda takacak, kalbini dinleyecek, yeri geldiğinde dikiş atacak pratisyen hekimler nasıl yetişecek? Şimdiki öğrenciler sınava hazırlanmaktan dikiş atmayı öğrenmiyor.

...

Vahim değil mi?

Aslında bu tablodan sorumlu olan özel sağlık kuruluşlarını açanlar ve burada çalışan doktor ve hemşirelerden daha çok bunlara izin veren yönetimlerdir bence.

Yüzlerce özel hastane açılmasına, bunların birbiriyle kıyasıya rekabet etmesine, sağlık hizmetinin alınıp satılan bir metaya dönüşmesine seyirci kaldılar, gerekli denetimleri yapmadılar.

Sağlık sektörü mevcut anlayışla düzelemez, daha da kötüleşir.

Şu an için Prof. Aydın’ın kitabına isim yaptığı duayı tekrarlamaktan başka çaremiz yok galiba:

“Rabbim beni doktorlardan koru!”

Yazarın Diğer Yazıları