“Cumhuriyeti boğabilirler çok dikkatli olun!”

Cumhuriyetin ilan edildiği günlerde Türkiye’nin nasıl bir durumda olduğunu Turgut Özakman “Cumhuriyet-Türk Mucizesi” kitabında şöyle anlatmıştı:

- Nüfus 12 milyondu. Geri, ilkel, yoksul bir toplumdu. Okuma-yazma oranı yüzde 7’yi geçmiyordu.

- Doktor sayısı 337, sağlık memuru sayısı 434 idi. Pek az şehirde eczane vardı. Ebe sayısı çok azdı; 40 bini aşkın köye karşılık diplomalı ebe sayısı ancak 136‘ydı.

- Salgın hastalıklar insanlarımızı kırıyordu. 3 milyon kişi trahomluydu. Sıtma, tifüs, verem, frengi, tifo salgın hâldeydi. Bit ciddi bir sorundu. Nüfusun yarısı hasta denebilirdi. Bebek ölüm oranı yüzde 60’ı geçiyordu.

- Nüfusun yüzde 80’i kırsal bölgede yaşıyordu. Bunun büyük bölümü de yerleşik değil göçebeydi.

- Telefon, motor, makine yok denecek düzeydeydi. Teknolojiden neredeyse tümüyle yoksunduk. Bütün sanayi ürünleri dışarıdan alınıyordu. Kiremit bile ithal ediliyordu.

- Elektrik yalnız İstanbul ve İzmir’in bazı semtlerinde vardı.

- Dört mevsim kullanılabilir kara yollarımız yok denecek kadar azdı. Bu yollar kışın batağa döndüğü için geçilmesi çok zordu. Demir yollarımızın uzunluğu 4 bin kilometre idi. Denizciliğimiz ise acınacak durumdaydı.

- Kurtuluş Savaşı sırasında düşmanların tümüyle yaktığı köy sayısı 830’u buluyordu. Yanan bina sayısı ise 114 bini geçiyordu.”

...

Mustafa Kemal Paşa, cumhuriyet ilan edilip Cumhurbaşkanı seçildikten sonra başbakanlığa İsmet Paşa’yı atadı ve ilk bakanlar kurulu toplantısına başkanlık edip şu konuşmayı yaptı:

“Cumhuriyetimiz daha yeni doğmuş bir çocuk. Onu kolayca boğuverirler. Bu nedenle çok dikkatli, uyanık olun. İş arkadaşlarınızı özenle seçin.

İstanbul’dan gelen bazı memurları gördüm. Bir devrim başkentine geldiklerinin farkında görünmüyorlardı.

Koca Osmanlı gemisi durup dururken batmadı. Bunlar gibi ilgisiz, tembel, heyecansız, küçük kafaların büyük sorumluluğu var. Kötü bir memur vatandaşı devletinden soğutur.

Osmanlı Devleti azınlıklara devlette görev vermiş ama son iki yüz yıl içinde Alevi yurttaşlarımıza vermemiştir. Bu akla ve insanlığa aykırı duruma millî mücadeleye başlar başlamaz son vermiştik. Bu tutumu özenle sürdüreceğiz.

Anadolu’da kim varsa hepimiz bir milletiz. Yurt ve kader kardeşiyiz. Millî mücadeleyi böyle yürüttük. Cumhuriyeti de bu anlayışla yöneteceğiz. Bu anlayışın bozulmasına izin vermeyeceğiz. Bozulduğu zaman ne olduğunu iyi biliyoruz.

Yunan ordusu Sakarya’dan çekilirken çoğu ahşap olan köy camilerini yakıp yıktı. Son çekilişte de Batı’daki büyük taş camilerin dışındaki tüm şehir, kasaba, köy camilerini yakarak, yıkarak kaçtılar. Bunların sayısı birkaç bindir. Bu camileri yenilemek görevimizdir.

Bu hizmeti nutuk atmadan, gösterişe kaçmadan, siyasete alet etmeden yerine getirelim.

İlkokulun zorunlu, eğitimin yükseköğretim bitene kadar parasız olması temel ilkemizdir.

İsteyen herkesi, kız erkek ayırmadan okutacağız.

Sağlık hizmetlerinin parasız olması da amacımızdır.

Halkın geçimini kolaylaştırmak, güven içinde yaşamasını da sağlamak zorundayız. Devlet halk için, halkın bu ihtiyaçlarını karşılamak için var.

Bütçesi denk, borcuna sadık, parası sağlam bir devlet olmalıyız.

Devletimiz artık kesin olarak padişahın, bir ailenin devleti değil, halkın devletidir. Hepimiz halkın hizmetindeyiz. Efendimizin, sahibimizin halk olduğunu hiç unutmayacağız.

İdealimiz millî egemenliğe dayalı, uygar bir toplum ve devlet yaratmaktır. Hiçbir aşamada bu ideali gözden kaçırmayacağız.

Sorun çok. Hepsini çözmeye ömrümüz yetmez. Bizim yetişemediklerimizi yurtsever çocuklarımız tamamlar.

Halkı saymak, aydınlatmak, eğitmek, sağlığını korumak, güven içinde yaşamasını sağlamak başlıca ilkemiz olacak.

Başarılar diliyorum.”

...

Peki, Kurtuluş Savaşı yapılmasaydı ve onun ardından Cumhuriyet ilan edilmeseydi bugün Türkiye nasıl olurdu?

Bu sorunun yanıtı Sevr Antlaşmasında yer alıyor.

Sevr Antlaşması gereğince ülke parçalanır, Türkiye, Anadolu’nun ortasında beş-altı vilayete sıkışmış, muhtemelen diktatörlükle yönetilen bir Orta Doğu ülkesi olurdu. Yaşanan çağdan uzak bir Orta Doğu ülkesi.

...

Sonuca gelecek olursak:

Cumhuriyet büyük bir devrimdir. Ona sahip çıkmalıyız.

Bugün Cumhuriyeti itibarsızlaştırmaya çalışanlara karşı uyanık olmalı, Mustafa Kemal Paşa’nın Cumhuriyetin ilk bakanlar kurulu toplantısında bakanlara yaptığı uyarıyı hep hatırda tutmalıyız:

“Cumhuriyeti boğabilirler, çok dikkatli olun!”

Yazarın Diğer Yazıları