Tutuklamaların bir amacı var mı?
Görevde olsun veya olmasın bir Genelkurmay Başkanının tutuklanması değil temel mesele. “Yeni dönem”, “yeni sistem”, “ileri demokrasi” olarak tanımlanan gelişmelerin bizi nereye getirdiği/götürdüğüdür asıl olan. Yeni getirilenin eskisinden farkını anlamak bakımından ortaya koydukları adaletin uygulamasına bakmak yetiyor.
Adam tutmuş “Bakın devir nasıl değişti. Eskiden bir genelkurmay başkanını hâkim önüne, hem de sivil bir yargıç önüne çıkarmak mümkün müydü” diyor. Bu cümleyi kuran arkadaşın gerçek amacı adaletin hangi derecede yerine getirilip getirilmediği değil, siyasal iktidarın ne kadar güçlü olduğunu anlatmaktır.
“İlk tutuklanan genelkurmay başkanı ‘neden darbeye katılmadın’ diye suçlanmış, rütbeleri sökülmüştü. Şimdi ise darbeciler tutuklanıyor” diyor bir başkası.
Böyle düşünen arkadaş, şu soruya cevap vermiyor: Sizin yeni dönem dediğiniz şey, gerçeğin ve salt adaletin peşinde mi, yoksa tıpkı eleştirdikleriniz gibi muhaliflerini ezme, tasfiye etme peşinde mi?
Eğer salt adaletin peşindeyse Başbuğ’un tutuklanması karşısında kamu vicdanı neden tatmin olmadı?
Ona atfedilen “terörist” suçlamasını neden gönül rahatlığı ile kabullenemedik?
Hukukun üstünlüğü yerine güçlerin üstünlüğü sürmüyorsa neden mağdurların çığlığı bu kadar yükseliyor?
Ve gerçekten eskiden sürüp gelen vesayetçiliği ortadan kaldırıyorlarsa, halktan esirgenen demokrasiyi geri getiriyorlarsa tutuklu gazetecilerin salıverilmeyeceğini bir tv kanalı 21 dakika öncesinden nasıl açıklayabiliyor?
Üstünlerin hukuku, dün darbeler yoluyla, bugün de siyasal seçkinler yoluyla yapılıyorsa ortada gerçek bir hukuk devletinden söz edemeyiz. Kimse kusura bakmasın. Gerçek hukuk devletinin temel koşulu, hukukun üstünlüğüdür. Hukuk üstün olduğunda herkes yasaların istediği gibi davranıyor demektir. Benim adamım senin adamın yok, herkes için geçerli kurallar/yasalar var demektir. Ve herkesin nasıl davranacağı önceden belli demektir. Çünkü herkes üstün olan hukukun istediği biçimde davranacak, demokrasi bunu kurum ve kurallarıyla denetleyecek, halk açık basın yoluyla siyasal kontrolü yapacak demektir.
Benim ülkemde var mı böyle bir şey?
Yok!
28 Şubat darbesi olmuş, onlarca milli güvenlik kurulu toplanmış, pek çok başbakan gelip geçmiş, pek çok kararlar alınmış, Türkiye dönemsel siyasal algılardan geçiyor, böyle bir sürecin belirli bir yerinde internet andıcı ortaya çıkmış ve sürecin herhangi bir yerinden bir grup subay darbe gerekçesiyle hapse atılmışlar. Ve çok daha ilginci, adı geçen terör örgütünün lideri denilen kişi bu ülkenin başbakanıyla, cumhurbaşkanıyla çalışmış, devletin gizli bilgilerini elinde tutmuş, devletin varlık sebeplerinden olan askeri kurumun başında bulunmuş, oradan emekli olmuş, olduktan sonra kendisine makam aracı ve şoför tayin edilmiş ve yıllar sonra şimdi terörist suçlamasıyla tutuklanmış.
Bu ne şimdi?
Buraya kadar hukuk neredeydi? Üstünlüğünü neden göstermedi?
Peki, sürecin başındakiler, ortasındakiler, ilerisindekiler ve pek çok uygulamasında yer alan ötekiler nerede?
Onlar yok.
Demek ki Türkiye vesayetçi rejimden kurtulmadı. Tam tersine eski vesayet sistemi yok edilerek yeni vesayet sistemi kuruluyor. Bu durumda değişen tek şey, hukukun üstünlüğünden çok üstünlerin yer değiştirmesidir.