Türk’ten ne istiyorsun be adam! (1)

Selahaddin E. Çakırgil, Star'da yine, 30 Ağustos zaferini ufalamak için “Türk”e yürümüş. 1 Eylül 2023 tarihli “Bir ‘zafer' üstüne kurulan ‘Irkçı vs. gayri insanî dışlayıcı yaklaşımlar'dan kurtulmak zarûreti...” başlıklı yazısında “Türk” hedefindeydi.

Meydan boş değil Selahaddin Eş! Ne zaman Türk’ü ufalamaya kalkarsanız cevabını alacaksınız.

Zat-ı muhterem çok bozulacak ama söylemeliyim... İslâmı anlasaydı Türk’ü hedefe koyamazdı. Her fırsatta “Türk”e vurarak günaha girdiğinin bile farkında değil. Anlaşılan yeter ki Türk ufalansın, günaha girmeye razıyım, diyor.

Kaşgârlı Mahmud’un Halife’ye sunduğu Divanu Lügati’t-Türk’ün “Mukaddime”sindeki şu sözlerini okusun:

“Ant içerek söylüyorum, ben, Buhara’nın sözüne güvenilir imamlarının birinden ve ayrıca Nişaburlu bir imamdan işittim. İkisi de senetleriyle bildiriyorlar ki peygamberimiz kıyamet alâmetlerini, ahir zaman karışıklıklarını ve Oğuz Türklerinin ortaya çıkacaklarını söylediği sırada ‘Türk dilini öğreniniz; çünkü onların uzun sürecek egemenlikleri vardır.’ buyurmuştur. Bu hadis doğruysa -sorumlulukları kendilerinin üzerine- Türk dilini öğrenmek çok gerekli bir iş olur; yok, bu söz doğru değilse akla göre gereklidir.”

Selahaddin E. Çakırgil’in Türk’e hücumlarına karşı çok yazdık. İsimlerle girerseniz karşınıza çıkar.

Önce yazısından alıntılar vereceğim. Beyefendi diyor ki:

“Evvelki gün, (30 Ağustos Çarşamba günü), bir zafer günü kutlaması daha yaşadık... / Ama nasıl bir 'zafer' günü? Emsalsiz, benzersiz ve ilk mi? Ki öyle olmadığını, tarihimizin 1400 yılı bulan son dönemindeki nice zaferler ilân ediyor...”

(1400 rakamına dikkat! İslâm tarihinden mi bahsediyor, Türk tarihinden mi? Müslümanlık öncesindeki Türkleri görmüyor zat-ı muhterem! Hak Teâlâ buyuruyor: “...ve mâ kunnâ mu‘azzbîne hattâ neb‘ase rasûlen” (“Biz, bir peygamber göndermedikçe azap edici değiliz.”), İsrâ, 17/15)

Selahaddin Eş! İslâmiyetten önce de Türk devletleri var, zaferleri var!

Yazarımız her zamanki gibi, Mustafa Kemal üzerine yürüyor. Ona dair “kişiye tapmak”tan, “sapkınlık”tan bahsediyor ve “Tek Adam”ı yazan Şevket Süreyya Aydemir’den delil arıyor. Ş. S. Aydemir’in, ölümünden kısa süre önce Milliyet gazetesinde çıkan “Kahraman putlaştırıldığı zaman ölür...” başlıklı makalesinde yer alan “Biz onu öldürdük, çünkü putlaştırdık...” sözüne sığınıyor, Nutuk’a dair de: “... tarihî bir belge olarak alınamayacağını, sadece bir siyasî belge ve hatırât nev'inden bir eser olarak alınabileceğini, çünkü içinde bir çok yanlışları ve hattâ yalanlarının olduğunu” yazıyor.

“Put” meselesine biraz daha giriyor Selahaddin Beyimiz. Geçiyorum.

Mustafa Kemal’i okuyucunun gözünde ufaladıktan sonra “Bunların yazılması gereği şunun için duyulmaktadır.” diyor ve asıl maksadına geliyor:

“Günler öncesinden beri, Mustafa Kemal'in sesinden, 'Yurttaşlarım, yurdumuzu dünyanın en mâmur, en medenî ülke ve milletlerinin seviyesine yükselteceğiz...' temennisini ve 'Ne mutlu Türk’üm diyene!' şeklindeki gurur cümlesini yoğunluklu olarak dinleyip durduk... Türk olduğuma göre, çok gururlanmış olmalıyım herhalde, değil mi? / Ama benim irademde, tercihimde olmayan ve ancak ezelî bir 'takdir-i ilahî' ile izah edebileceğim, çeşitli zaman, mekân/coğrafya, ırk/kavim, cins, soy-sop, anne-baba ve yakınlıklar, benzerlikler veya müşterekliklerle yaratılmış oluşum üzerine gurur, kahır, öğünme veya utanç duyguları kondurmanın nasıl bir mantığı vardır? Yani, filanca kavimden olmak mutluluk ve gurur kaynağı sayılırsa, başkaları ne yapsın?”

Dam başında saksağan!...

Selahaddin Eş’in bu çocukça sözleri ancak böyle tavsif edilebilir.

Selahaddin E. Çakırgil, uzun yıllar bir “İslâm” ülkesinde kaldı. Kendisini bir kere gördüm, o da o ülkenin başşehrinde! Orada Türk’e niçin “Türk-i har” dediklerini bir düşünsün.

Açıklamalarımı eksik verdi, demesin. Daha ne zırvalamış okuyalım:

“Bu ülkede, 90 milyona yaklaşan kocamaaan bir cemiyet var... Bunların içinde Türk kavminden olanlar dışında, milyonlarca, on milyonlarca Kürt, Arap, Fars, Çerkez, Çeçen, Abaza, Arnavut, Boşnak (Sırp), (Bulgar kavminden Müslümanlar olan) Pomak, şimdilerde 'Roman' denilen Çigan vs. olarak adlandırılan kavimler ve kitleler de var ki bu insanları toplumun diğer kesimleriyle asırlarca kaynaştıran, ırk, kan soyu veya dil birliği değil, inanç birliğidir.

Aynı şekilde, bu ülkede 2 milyona yakın Rûm, Ermeni, Yahudi ve diğer etnik kökenlerden, gayrimüslim kitleler de vardır. (Kaldı ki onların içinden de Müslüman olanlar bulunduğu gibi ayrıca, bu ülkeye yılda 40 milyona yakın turist de gelmektedir...)

'Ne mutlu Türk’üm diyene...' sözü böyle, bir mermi gibi, devamlı beyinlere sıkılacaksa, Türk kavminden olmayanlar, mutlu olamayacaklarına göre, diğerleri, ne yapsın; kahırlarından çatlasın mı?”

Cevabını yarın vereceğiz. İlâhiyatçı-Felsefeci Prof. Dr. İsmail Yakıt’ın değerlendirmelerinden hareket edeceğiz.

Selahaddin E. Çakırgil daha önce de 26 Ağustos 1071 zaferinde “Türk”ü silmek istemiş, biz de gereken açıklamayı yapmıştık. Aşağıda okuyabilirsiniz.

*

Nedir 'Türk'le alıp veremediğin!

Bu vatandaş yine bildiğini okuyor. “Vatandaş” değil; “yurttaş” demeli. “Vatan” deyince, ortak değerlerden bahsetmek gerekir ki, “Türk”ü etnisiteye indirenle hiçbir ortak değerimiz olamaz!

“Yurttaş” Malazgirt için döktürmüş ama, “Türk”ü silmek için döktürmüş:

“Bizans İmparatoru'nun komutasında ordu Malazgirt'e geldiğinde, karşısındaki Müslüman ordusu da Alp Arslan komutasındaydı ve sadece Türk kavimlerinden oluşmuyordu, bu büyük orduda Afgan kavimleri, Farslar, Arablar ve diğer Müslüman unsurlar da vardı. Ancak, Malazgirt'e gelindiğinde, o yörenin Bizans hâkimiyeti altında yaşayan yerli halklarından Müslüman Kürdlerin de karşılarında bir İslâm Ordusu görünce, bu orduya su kaynakları, gıda ve at tedariki başta olmak üzere, her türlü lojistik desteği verdikleri anlaşılmaktadır ve bu, tabiîdir de. / Yani, doğrudur ki, Anadolu'nun Müslüman yurdu haline gelmesindeki -beşerî açıdan- asli güç, Malazgirt'te Bizans'ı yere seren Selçuklu Sultanı Alp Arslan'dır, ama, zafer, ona destek veren bütün Müslümanlarındır. (...) / Bugün Malazgirt Zaferi'ni sadece bir etnik unsura mal etmeye kalkışmak, o zaferde pay sahibi olan diğer Müslüman kavimleri rencide eder. Bu nokta unutulmamalıdır.” (Selahaddin E. Çakırgil, “Asıl anlaşılması gereken 'Malazgirt ruhu'dur...”, Star, 26 Ağustos 2019).

“Yurttaş” siyasî İslâmcıların vazgeçilemez ağabeyidir. İnsanları zehirlesin diye sık sık konferanslara çağırırlar.

D. Mehmet Doğan da “İslâmcı” ama Türk'ü kötelemez! Şöyle yazar:

“Türk kelimesinden rahatsız olanlara söyleyeceğimiz şu: Türk etnik bir adlandırma değildir, kültürel ve siyasî bir tanımlamadır. Başlangıçtan beri böyledir. Türkler devletle tarif edilir. İslâm dünyasında 'devlet' kavramı Türk kelimesi ile birleşmiştir.” (“Mesele hâlâ Türk Meselesi...”, Karar, 8 Ağustos 2019).

Nâm-ı diğer Selahattin Eş, Alparslan üzerinden Türk'ü köteliyor. Alparslan'ın ne dediğini biliyor mu? Kaç defa yazdım... Veziri Fars asıllı Nizamülmük “Siyasetnâme”sinde Alparslan'ın Türk milliyetçiliğini açıkça yazmıştır:

“[Komutanı Erdem'e] Sen Türk'sün ve Horasan ordusundasın. Senin kedhudanın ve hizmetkârının hep Horasanlı olması gerekir ki işine bozukluk gelmesin.” (Arslan Tekin, “Alparslan'ın milliyetçiliği”, Yeniçağ, 27 Ağustos 2013) (28 ve 29 Ağustos 2013 günleri çıkan “Alparslan'ın ordusunda kimler vardı?” ve “Malazgirt'te askerî yapı” başlıklı yazılarımızda da delilleri ortaya koyduk.)

Selahattin Eş, aynı yazısında, “Yahyâ Kemâl, Üsküp'de dünyaya gelmiş bir Balkan Müslümanı olarak 'Türk' derken Müslüman da demek ister.” der.

Selahaddin Eş! Yahya Kemal'in “Karanlıkta Uyanan Biri” makalesi enfestir. Okumalısınız. Hani koro hâlinde PKK'ya yandaşlık ediyorlar ya, bugünü aydınlatacak makaledir.

Yahya Kemal o makalesinde Arnavutluk, Osmanlı'dan koparken, Başkımcılarla birlikte hareket eden “Türk”ün iş işten geçtikten sonra uyanmasını anlatır. 1921'de Dergâh dergisinde yayınlanmıştır. Bu makaleyi, bu köşede, 27 Kasım 2012'de çıkan “Sakın 'Türk'üm'deme!” başlıklı yazımın altında verdim. Türk'ü silmek isteyen “Yurttaş” ister okusun ister okumasın, ama sizler, internete girin, hem benim yazıyı, hem Yahya Kemal'in yazısını okuyun lütfen. Hâlâ aynı noktadayız! (Arslan Tekin, Yeniçağ, 28 Ağustos 2019)

Yazarın Diğer Yazıları