Türklükle yoğrulmak
İslâmcılar Oryantalistlere kafayı takarlar. Hususiyetle Türkologlar üzerinde dururlar. Sanırlar ki Türkologlar, Türkler ırkçılık yapsınlar, İslâm içine nifak soksunlar diye araştırırlar!
Türklerin İslâmiyeti kabulünden önce dikilmiş Orhun Âbideleri'ni okuyan bir Türk değil, bir Danimarkalıdır! Niye bilmediği bir dili öğrenip okumuştur? Tarihî bir muta elde edilebilir mi? Mesele budur.
İslâmcılara göre, Orhun Âbideleri İslâm öncesine aittir, hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur. Şurada "İslâmcı" telakkî edebileceğimiz hangi ilim adamları bu âbideler ve hatta İslâm öncesi Türklerin hangi dönemler üzerine çalıştığını sıralasam, İslâmcı zevat şaşar kalır.
İlimde taraf yoktur; şüphe vardır ve netice ne çıkarsa çıksın sonuna kadar gitmek vardır.
İbn Haldun'u didik didik ettiğim için çok misal veriyorum. (Mukaddime'yi iki cilt hâlinde açıklamalarla yayınladığımı da hatırlatırım.) İbn Haldun sosyolojinin kurucusu kabul edilir. İslâmcılarımız bir inceleseler, İbn Haldun'un şablonunu Türklük üzerine uygulasalar, Türkçülerin az bile çaba sarf ettiklerini görürler.
Peşin peşin reddediyorlar. Reddetme kardeşim! Araştır, düşün: Neden "Türk'üm" deniyor?
Dün yazdım. Türk Yurdu'nun Kasım 2015 sayısı Türkçülük ve Yusuf Akçura üzerinedir. Ayrıntılı bahsedeceğim ama dünden kalan bir sözüm var:
Türkolog Vambery'in Orta Asya gezisini İngilizlerin finanse ettiğinden bahsetmiştim. Keşke Osmanlı finanse etseydi, raporlar Osmanlı'ya gelseydi. (Sonra Abdülhamid, Vambery'den istediği bilgileri alacak gerçi.) Benim de başımdan geçen farklı bir hâdiseden geçmişte kısaca bahsetmiştim. Şimdi ayrıntılı yazıyorum:
1994'te Çeçenistan'daydım. Nasıl gittiğimin de bir hikâyesi var, geçiyorum; Çeçenistan'dan dönünce ne olduğuna geleceğim. Oradan gönderdiğim haberleri meğer bir "makam" merakla okuyormuş. Bir arada çalıştığımız rahmetli İrfan Ülkü dedi ki: "İstihbaratta arkadaşlar var. Çok rica ettiler. Seninle görüşmek istiyorlar." Tabiî tedirgin oldum. Ne işim olur ya onlarla! Sonra düşündüm; ne biliyorum ki ne anlatacağım; sadece yazdıklarımı tekrar edeceğim. "Gelsinler." dedim. Geldiler, gazetede konuşacağız, sandım. "Hayır, akşam bir yere gideceğiz." Beşiktaş'ta tepede, Yıldız'da kendi lokalleri varmış. Oraya geçtik. Çeçenistan röportajım daha gazetede yayınlanmamıştı. Yazdıklarımı anlattım. Onlar da üstlerine bu anlattıklarımı rapor etmiş olacaklar ki iş, MGK'ya kadar gitmiş. İrfan Ülkü sonraki gelişmeleri bana aktarmıştı. Ha... Çeçenistan'a gitmeden önce gelseler, "Aman gördüklerini, bildiklerini rapor et bize n'olur!" deselerdi katiyen kabul etmezdim. O ayrı. Şimdi aklıma geldi; yoksa Çeçenistan'a gidişim önceden planlanmış mıydı?! Teklif bendendi. İrfan o arkadaşlarıyla meseleyi konuştuktan sonra teklifi patron katına götürmüş olabilir. Gazeteden kimse bir yere gönderilmiyordu aslında. (Sonradan öğrendim; "patron" da "o arkadaşlar"a yabancı değilmiş.) Bekir Kutmangil de, İrfan Ülkü de hayatta değiller. Önceden akıl edip sorsaydım, ne cevap alırdım, bilmiyorum.
Diyeceğim, ilim adamlarından da, gazetecilerden de yukarılar bir şey umar, alabilen alır.
Onun için kafayı Türkologlara takıp "Türkçülüğü yaydılar." demeyin, dünyayı kendinize güldürmeyin.
Konu konuyu açıyor. Devam edeceğiz.