Türklüğe hakaret, Kürtçülüğü geliştir politikası başlıyor
Türk takımı Fenerbahçe, İngiliz takımı Chelsea’yı (Çelsi) yenmiş, bütün Türkiye galibiyetin sevinciyle ayakta, heyecan dorukta. Zaman bu zaman dem bu dem.
İşte tam bu zamanın diliminde Türkiye Başbakanı gazetecilerin kendisini yönelttikleri soruları cevaplıyor ve sıra AB ile ilişkilere gelince diyor ki:“Kürtçe’yi serbest bırakacağız, 301’i kaldıracağız.”
Yani?
Türklüğe sövmenin önünü Avrupalı dostlarımızın bizden istediği gibi kaldıracağız. Aynı şekilde yine Avrupalı dostlarımızın istediği ve bizden beklediği gibi Kürtçülüğü güçlendirecek, ayrışmayı derinleştirecek olan “Kürtçeyi canlandıracağız.”
Türklerin galibiyet sevinciyle topyekün sokaklara dökülüp tur attıkları saatte Türkiye Başbakanının bu sözleri oldukça önemlidir.
Başka?
Başkası şu: Başbakanın sözlerinin üzerinden çok değil az bir zaman geçtikten hemen sonra haber merkezlerine merkezi Lüksemburg’da bulunan Avrupa Adalet Divanı’nın PKK ve KONGRA-GEL örgütlerinin terör listesine dahil edilmesini hukuka aykırı bulduğuna dair haber düşüyor.
Kürtçe’nin serbestliği ile Avrupa Adalet Divanı’nın verdiği karar birbirine uyuyor. Çünkü Türkiye’de bulunan iktidarın dostu Avrupa’nın öteden beri olaylara bakışı zaten bu idi. Avrupa açık veya gizli bir biçimde sınırları içinde PKK’yı da ondan sonra kurulan KONGRA-Gel örgütünü de besliyor.
Böylece bir kısım cemaatler ile liberallerin ve hükümetin dostu olan Avrupa’nın bizce malum olan gerçek yüzü bir kere daha ortaya çıkmış oluyor. Mehmet Barlas istediği kadar “Türk’ün Türkten başka dostu vardır”diyerek hükümeti savunmaya devam etsin o yazdıkça gelişmeler onun gibi düşünenleri de kendisini de yalanlıyor.
İşte hakikatin kılıcı diye buna denir.
Şimdi diyorlar ki: “Efendim bu Avrupa’nın aldığı kararları bağlamıyor. Avrupa bu karara istinaden PKK’yı terör örgütü olarak gördüğünü her fırsatta tekrarlayacaktır. Nitekim bakınız karardan hemen sonra açıklama yaptılar. Biz ’aynı kanaatte değiliz’dediler.”
Avrupa’nın hangi yetkilisi ne açıklaması yaparsa yapsın ortada adı “Avrupa” olan hukuki bir kurum ve bu kurumun aldığı karar var. Aklı başında herkes bilir ki hukuki kararlar siyasi kararlardan önce gelir.
Başka bir ifadeyle bağlayıcı olan temel ölçüt hukuktur. Siyaset hukuka uyduğu ölçüde meşruiyet kazanır. Dolayısı ile “efendim Avrupa’yı yanlış anlamayalım” türünden açıklamalar milleti kandırmaktan öteye gidemez.
“PKK terör örgütü sayılmaz” kararına rağmen Avrupalılar, Türkiye’yi hoş tutmak için siyaseten PKK’yı terör örgütü saydıklarını söyleyeceklerdir. Ancak uygulamada durum değişecektir. Nitekim uygulama zaten farklıdır. Böyle bir Avrupa ile gerçekleştirilen her türlü “uyum” çabası da “güvensizlik” temeline oturduğundan kesinlikle inandırıcı değildir. Zaten basireti bağlanmayan herkes bunun böyle olduğunu biliyor.
Burada asıl sorun halen daha hükümet çevrelerinin bu durumu anlamamış olmasıdır.
Nitekim, Türk’ün zafer çığlıklarının göklere yükseldiği sırada Türklüğe hakareti serbest bırakacak yasanın ortadan kaldırılacağını ama bölücülüğün isteklerinden olan “Kürtçe’nin serbest bırakılacağının söylenmesi” söylediklerimizi doğruluyor.
Hükümetin Avrupalılaşmak ve adına yürüttüğü “Pembe devrim” Avrupa’da kurulu Avrupa statüsünden zerre kadar taviz verilmesine sebep olamıyor. Lakin Türkiye’den Lozan kazanımları dahil pek çok şeyi teker teker ortadan kaldırdığı yetmiyormuş gibi bir de Türk’ü kendi yurdunda sövülebilecek kadar önemsiz hale getirmeye çalışıyor.
Bütün bu gelişmeler bizi bir tek kapıya götürüyor: Batı, Kurtuluş Savaşı’na rağmen Türkiye ile hesabını kapatmış saymıyor. Batı’nın Şark politikası sürüyor.