Türkiye’deki gizli paraleller
Yıllarca güya “millî birlik” politikası izledik. Bu politikanın gerçekleştirilmesi ve millet/ulus bilincinin oluşması, toplumu kurucu toplum etrafında bütünleştirip kardeş yapmak için her sabah ülkenin dört bir tarafındaki çocuklara “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım...” diye ant içirttik...
N’oldu?
Ülkenin kurucu felsefesine bağlı olanlar bunları yaparken birileri, Türklüğü de, doğruluğu da bir çırpıda silme peşindeydi. Öyle ki zaman içinde milliyetçiliği ayaklar altına aldığını söyleye söyleye devletin en tepesine kadar çıktılar...
Peki neden? Niye böyle oldu?
Çünkü ülkenin dört bir tarafında alttan alta, dipten dibe gizli bir el, karşı bir beyin, ters bir akıl, sürekli kurulu değerlerin aleyhinde çalıştı. Öz be öz Türk olanlar, kurucu toplumun çocukları bile asıl (resmî) söylemin tersinin doğru olduğuna inandırıldı. Kısacası okulun öğrettiklerini, yeraltına inmiş örgütler, kimi dernekler, çeşitli evlerde çöreklenmiş yapılar adım adım çökertti.
Bütün bu çabaların, karşı eğitimin adı, basit ve güncel söyleyişle paralel eğitimdir. İşte bu paralel eğitimden nasiplenenler ile resmî eğitimden nasiplenenler Türkiye’de sürekli kavga halindeler. Eğer Türkiye’de darbeler ülkeyi yaşanmaz kılmışsa, seçim bitmesine rağmen siyasi kavgalar bitmiyor, nitelikli bir hükümet kısa sürede kurulamıyorsa ve siyaset hep düşmanlaştırılarak yapılıyorsa emin olun temel sebep budur.
Paralel eğitim ve propagandaların yetiştirdiği kadrolar, AKP ile iktidar oldu. Haliyle devleti yönetmeye başladı. Günümüz gerçeğini yaratan onlardır. Suriye politikalarını onlar bu hale getirdi. İyi bakın: Suriye’de Türkiye’nin yansımalarını göreceksiniz. İslamcılar, El Kaide’yi, IŞİD’i destekliyor, milliyetçiler; Türkmenleri ve Suriye’nin bütünlüğünü, bölücüler de PYD’yi, İşte size Türkiye’nin dışa yansıyan bölünmüşlük fotoğrafı. Bu adamlar yıllardır Türkiye’yi yönetti. Ekonomide, siyasette, ihalelerde, tarihsel olaylarda görev aldı. Sonuç, içinde yaşadığımız Türkiye manzarasıdır.
Paraleller bürokraside sendikalaştılar. Eğitim kurumlarının altını üstüne getirdiler. “Dindarım” deyip, bütün dinin ahlaksızlık saydıklarını yapmaktan çekinmediler. Şu sıralar “burası çok sıcak, orucu tutun, Kemal Atatürk” diye mesajla Atatürk’ü cehennemde gösteren sendikalı eğitim yöneticisi, buraya kadar söylediklerimizin delilidir...
Paralel eğitimden geçenlerin marifetleri saymakla bitmez. Mesela, T.C.’yi duvarlardan söktü. “Ne mutlu Türk’üm diyene” denemeyeceğini açıkladı. Atatürk’e, TV programlarında, resmi toplantılarda saydırdı. Millî mücadeleyi küçümsemeye kalktı. Hatta “Kurtuluş Savaşı olmamıştır” bile dedi.
Sonra farklı merkezlerde paralelleşenler birbirlerine girdi.
Yanlış anlaşılmasın...
Resmî eğitime paralel eğitim sadece dini içerikli değil. Marksist içerikli paraleller de var. Onlar şimdilerde ABD’nin kucağında Türkiye’ye karşı bölücü/ayrılıkçı etnik milliyetçilik yapıyor. Bir kısmı, DHKP’ci. Bir kısmı Türkiye’yi Fidel Kastro’nun ülkesine benzetmeye çalışıyor.
Dinci paraleller, Türkiye’yi önce soydular, soğana çevirdiler. Tüm devlet ve kamu mallarını satıp tükettiler. Ege’de 12 ada giderken hiç görmediler, duymadılar, farkında olmadılar. Mursi’ye ağlamaktalar, lakin Karabağ umurlarında değil. Urumçi’de oruç yasaklandı, onlar Afrika’ya yardım peşinde.
Gelinen noktaya bakın... 100 yıllık Amerikan rüyasının gerçekleşmek üzere olduğunu görmektesiniz. Bakın bakalım, Batı uygarlığının insanları arasında aykırı bir ses var mı?
Niye yok? Çünkü orada devletin resmî eğitiminin dışında kamu düzenini bozacak, resmi vatandaşlık kimliğine alternatif kimlik oluşturacak, farklı rejim, farklı devlet, farklı ülke aşılayan paralel eğitim yok. Ama bizde var.
Farklı eğitim, farklı bakış, farklı zihin demektir ve bunun kontrolünü daima başkaları yapmayı başarmıştır. Şimdi anladınız mı eğitim neden millî olmalıymış...