‘Türk’ size ne yaptı!

Dün, eski Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Ali Birinci’nin “Türk kelimesi habis ur muamelesi görüyor” sözünü başlığa çıkarmıştım. Hoca, hakikaten yüzde yüz katıldığım bir tespitte bulunuyor.
Türk bir ırkın adı değildir!.. dir!.. dir!.. dir!..
Vaktiyle yazdığım bir Türk tarihi kitabı vardır... Bir gazetenin ilâvesi olarak belki 300 bin dağıtıldı. Başka isimle verdim tabiî (Adımız belli... Gazete de soldan soldan gidiyor... Hâliyle yönetim takma isim istedi.) Bu kitabı yeniden ele aldım... Yakında bitecek. Şu “ırk” meselesini enine boyuna işledim. “Türk”ün mahiyetini de tam anlamıyla eldeki bütün verileri kullanarak ortaya koymak istiyorum.
Göz göre göre zemin ayağımızın altından kaydırılıyor; Türk bir ur!

***


Bugün bu kadar sert olmamın bir sebebi var: Yakın bildiğim bir arkadaşım (Bundan sonra ne derece arkadaşım, tartışılır!) “Türk”ün bir etnik grup olduğunu söyledi ve ısrar etti. Bu arkadaş, Türkiye’de Abhazaların önde gelen isimlerinden (İsminin baş harflerini yazayım, Abhaz kardeşlerimiz kim olduğunu hemen anlarlar ve inşallah “Ne demek istiyorsun?!” diye sigaya çekerler. Adı: E. K.) Abhazların mücadelesini anlamaya çalışmış bir insanım hâlbuki...
Senin derdin “Türk”le değil ki...
Bir mücadelen varsa git, “toprağım” diye sahip çıktığın alanda yürüt...
Neden “Türk”ü siyasî emellerine âlet ediyorsun! Açık açık Türk düşmanlığı yapıyorsun!
Kafkaslardaki mücadeleleri bilirim. Ruslar daha saldırmadan 1994’te Çeçenistan’a gittim... Gazeteci olarak iç savaşlarını takip ettim; uzun uzun yazdım. Bu çabama Çeçenlerin ileri gelenleri şahittir. Meseleye sık temas ettiğim için ayrıntıya girmeyeceğim.
Eğer bir Çeçen de çıkıp mücadelesini “Türk”e karşı kullanırsa “Yazıklar olsun!” derim.
Kim olursa olsun; Kafkaslardan veya başka topraklardan gelsinler... Türkiye onların aynı zamanda ana vatanı olmuştur. Bu topraklara ben ne kadar sahip çıkıyorsam onlar da o kadar sahip çıkmak zorundadır. Hiçbir ayrılığa gayrılığa meydan verilemez!
Türk’e düşman olunmasa bile, bigâne kalınması; gerilemesinin, çökmesinin beklenmesi nankörlüktür. Daha ötesi insanın kendisini inkârdır.
Onlara bu cesareti PKK vermiştir. Hükûmetlerin basiretsizliği, kararsızlığı, şimdi olduğu gibi, adeta bölücülere destek vermeleri yüzünden açtıkları yolu kendileri için bir “kurtuluş”(!) görmelerinden ileri geliyor.
Yukarıda bahsettiğim arkadaş, Kafkasya davası için kitaplar çıkartan bir yayınevinin de başında... “PKK açılımı”nın önde gelen isimlerinden, R. T. Erdoğan’ın yakın adamı Yalçın Akdoğan’ın (Gazetelerde Yasin Doğan müstearıyla yazan zat) -o şimdi milletvekili- bu “açılım”ı anlattığı “İnsanı Yaşat ki Devlet Yaşasın (Demokratik Açılım Sürecinde Yaşananlar)” kitabını yayınlamıştır.
“PKK açılımı”nın teorisini kurmuş birinin kitabını Kafkasya davasına gönül vermiş insanların çıkarması manidar değil mi?
Yalçın Akdoğan’a neden çok kırgın ve kızgınım biliyor musunuz? Bir yazısında “Türk”ü açık açık tahfif etmiştir!
Çok merak ediyorum... Yalçın Akdoğan (veya Yasin Yalçın) “Türk” deyince ne anlıyor? Dün, “Türk” hakkında, kendisinin de yazdığı (şimdi yine yazıyor mu!) Yeni Şafak’ta biri abuk sabuk sözler etti. (Ki o, İstiklal Marşı’nda “Türk” kelimesi geçmiyor, diye zil takıp oynamıştı) Onun sözlerine katılıyor mu? Köşem açık... Ne yazsa yayınlayacağım... Buyursun!

***


Dün yazımı Ali Birinci Hoca’nın çok yerinde tespitleriyle bitirmiştim... Yine onun sözleriyle bitiriyorum:
“Türk kelimesinden ürkenler sağlıklı ruh yapısına sahip değillerdir. Bu topraklardaki Çerkezler ve Gürcüler dâhil olmak üzere Rumeli’den gelip, kendine farklı isim veren herkes varlığını Türk’e borçludur. Bunu unutmamaları lâzım. İstiklâl Harbindeki mücadele ve Türk kanı olmasaydı bugün Türkiye sınırları içerisinde bu gibi ayrılıkçı düşünceler ve duygular asla olamazdı; burası bir Ermenistan olurdu. Herkes önce Türk’e ne borçlu olduğunun hesabını yapsın da ondan sonra konuşalım.” Bilun Çelik, Yeniçağ, 17 Eylül 2011)
Bu sözlere kim itiraz edebilir?!

Yazarın Diğer Yazıları