‘Türk kelimesi habis ur muamelesi görüyor’
Yine “Türk”le uğraşıyorlar. Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu, Türk Standartlar Enstitüsü gibi müesseselerin başındaki “Türk” kelimesini kaldırıp “Türkiye” yapmak istiyorlarmış. Onlar açısından bu da problemli ama o kadarını teklif edip “Türkiye” yerine başka bir şey getiremiyorlar. Herhâlde sırasını bekliyorlar.
Hani düşünmüyor değilim. “Türk”ü silme tartışmasıyla PKK’yla görüşme aynı zamanlara denk geliyor. Hükûmet PKK’yla pazarlığında “Türk”ün silinmesi ön şart mıydı acaba?
Norveçli katil Breivik de “Türk”ten nefret ediyordu. Yeni bir Haçlı Seferi istiyordu. Manifestosunda, adını öyle koymasa bile Türk’ü bizim gafiller, hainler, özüne yabancılaşmışlar gibi “habis ur” görüyor.
***
“Anayasal vatandaşlık” 1992’de Süleyman Demirel’in kullanmasından beri ısıtılıp ısıtılıp önümüze konur.
“Türk” deyince ırkçılık anlayan Recep Tayyip Erdoğan, “Türk”ten kurtulmak için o kadar çaba gösterdi ki, önce “anayasal vatandaşlık”a sarıldı, ardından “Türkiyelilik” e... (“Türkiyelilik”in de pek içlerine sindiğini sanmıyorum. Çünkü içinde “Türk” var.
Bizim geçen ay içinde Yeniçağ’da yayınladığımız 14 gün süren “Türk’ün Adını Silme Planı” başlıklı yazı dizimizi okuyanlar bilirler... 12 Eylül öncesinde Millî Selâmet Partisiyle iç içe olan Akıncılar Derneğinde “Türk” olmanın, “ırkçılık” olmakla eş görüldüğünü R. T. Erdoğan’ın çok yakınındaki bir isim sosyolog Müfit Yüksel açıklamış, “Türkiye” dahi denmesini istemediklerini meselâ “Avrasya” denebileceğini belirtmişti. İnsanlar kafalarındaki tortuları kolay kolay atamazlar. R. T. Erdoğan her ne kadar “millî görüş” gömleğini çıkarttım dese de şuuraltını kazıması mümkün olmadığını “Türk”e karşı sert tavrında göstermiştir.
Yine aynı yazı dizimde “anayasal vatandaşlık” meselesini, görüşünü aldığım siyasî tarihçi Doç. Dr. Baran Dural, neden “anayasal vatandaş” olamayacağını vazıh bir dille izah etmişti.
“Türk” deyince fellik fellik kaçan onların “adamlarından” Prof. Dr. Mustafa Erdoğan bile “anayasal vatandaşlık”a dair o kadar yazmasına rağmen işin içinden çıkamamıştır.
***
Prof. Dr. Ali Birinci Türkiye Cumhuriyetinin ender yetiştirdiği ilim adamlarımızdandır. Türk Tarih Kurumunun başkanı idi... Türk Tarih Kurumunun daha statüsünü değiştirip tabiî olarak başkanın da değişmesini beklemeden görevden aldılar. Hoca’nın alnının ak olduğuna adım gibi eminim. Şimdi yarım bıraktığı eserlerini tamamlayarak Türk kültür hayatındaki gedikleri kapayacaktır. Hoca’nın heyecanını yakından bilenlerdenim.
***
Prof. Dr. Ali Birinci’yle gazetemizin Ankara Bürosundan Bilun Çelik konuşmuş. Prof. Dr. Ali Birinci “Türk kelimesi habis ur muamelesi görüyor” diyor. Müthiş bir tespit... Hakikaten öyle...
Hoca’nın şu sözlerini “Türk”ün adını silmek isteyenler ciddî ciddî düşünsünler:
“Fransa’daki enstitülerin başında Fransız kelimesi vardır. Fransa yoktur. İngiltere’deki kuruluşların başında İngiltere yoktur, İngiliz kelimesi vardır. Ama bu Türkiye’de yeni icat edilen bir şey. Türk kelimesi belki bir süre sonra da Türkiye kelimesi kaldırılmaya çalışılacak. Türk kelimesi adeta habis ur gibi muamele görüyor. Bu II. Meşrutiyet’in ilânında başlamıştı. Meşrutiyet ilân edildiğinde Divanyolu’na açılan caddelerde yabancı isimlerle kurulmuş dernekler vardı. Bugünlerde de aşağı yukarı 1908 sonrasındaki bu çılgınlığı ve tuhaflığı yaşıyoruz. Her insan şuyum veya buyum diyebilir bu suç da değil, kusur da değil. Ama bu son zamanlarda hastalıklı bir moda hâline geldi. Türkiye’nin gerçek meselesi değil bu. Bu aslında Türk kelimesinden nefret edenlerin, iğrenenlerin ve Türk kelimesine düşman olanların meselesi. Türkiye olursa isminde gene bir Türk var. 12. asırdan beri bu toprakların adı Türkiye’dir. Bundan neden gocunuyoruz. Türklerin canı ve kanı olmasaydı bu topraklarda yaşayan ve kendini Türk’ten başka gören unsurların da bu topraklarda yaşaması mümkün olmaz idi.”
***
Bir millî mücadele veriliyor... Bu mücadeleye kimse bigâne kalamaz.
Konuya devam edeceğim.