Türk Edebiyatında Mevlid Ve Zileli Şemseddin Sivasî’nin Mevlid’i
İslamiyet’le birlikte, Müslüman toplumlarda yeni edebî türler ortaya çıkmıştır. İlk örneklerine Arap edebiyatında rastlanılan ve siyerlere dayanan mevlit türü eserler, kısa süre sonra Türk edebiyatı bünyesinde de kendini göstermiştir.
Hz. Muhammed’e duyulan derin ve samimi sevgi etrafında naat, mevlit, siyer, miraciye, hilye gibi pek çok dini tür ve şekiller oluşmuştur. Bunlar arasında mevlitlerin özel bir yeri vardır. Hz. Muhammed’in doğumu ve doğumuyla meydana gelen olayları, hayatı, mucizeleri, ahlakı ve ölümü gibi çeşitli yönlerini esas alan mevlit türü, İslâm edebiyatında müstakil bir edebî tür olarak literatürde yerini almıştır.
İslam âleminde mevlit adı ile ortaya konan edebî türün ilk örneği Ebu’l-Ferec el-Cevzî’nin Mevlidü’n Nebî isimli eserdir. Edebiyatımızda Mevlid türündeki ilk manzumelere Ahmedi’nin İskendername adlı eserinde rastlanmaktadır. Mevlit, Türk edebiyatındaki dinî türler içerisinde en sevilenlerin başında yer almaktadır.
Mevlid türü eser veren birçok şair olmasına karşın en meşhur örneği XV. yüzyılda Süleyman Çelebi’nin mesnevi nazım biçimi ile yazdığı Vesîletü’n Necât’ı olmuştur. Açık ve yalın bir Eski Anadolu Türkçesi ile yazılan Süleyman Çelebi’nin Vesiletü’n Necat adlı eseri; Aşık Paşa’nın Garibname’sinden, Ahmedi’nin İskender-name’sinden ve Kadı Darir’in Siretü’n Nebi’sinden izler taşımaktadır.
Bu eserin çok beğenilmesi üzerine edebiyatımızda açılan mevlit çığırı, sonrasında Mevlid türünde eserler vermeye özenenler çoğalmış ve XV. Yüzyılda Ahmed, Kerîmî, Ârif, Sinânoğlu, Hocaoğlu, Halil, Yahyâ; XVI. yüzyılda, Muhibbî, Zâtî, Şemsî, Abdî, Behiştî, Şehîdî, Nihânî; XVII. yüzyılda, Murâdî, Kuloğlu Mustafa, Aklî ve Cismî; XVIII. yüzyılda, Nahîfî, Salâhî, Bekâî, Ahmed Mürşidî, Necîb; XIX. yüzyılda, Kâmî, Keşfî, Nihânî, Rif’at; XX. Yüzyılda da Mehmed Fevzî Efendi, Çizmecizâde Vehbî, Tahir Nadi, Muhammed Lütfi ve Kamil Sarıateş mevlit şairlerimizden birkaçıdır.
Kültürümüzde uzun bir geçmişe dayanan mevlit okuma ve okutma geleneği, zaman içerisinde pek çok folklorik özelliği de beraberinde getirip farklı bir çeşni kazanmıştır. Hz. Muhammed’in doğum gününde onu anmak ve övmek adına okutulan mevlid, vefat, sünnet, düğün, askere uğurlama gibi çeşitli nedenle de okunmaktadır.
Türkçede kaleme alınan mevlidlerin toplam sayısının 200 civarındadır. Bu mevlidlerin bir kısmı Süleyman Çelebi’nin eserine aynen benzemekte, bir kısmı bazı motifler yönünden ayrılık göstermekte, geri kalanların ise tamamı farklı metinlerdir.
Türkçe mevlid metinlerinin çoğu aruzun “fâilâtün fâilâtün fâilün” kalıbıyla mesnevi tarzında yazılmıştır. Ortalama 600-1400 beyitten oluşan mevlidlerde genellikle Hz. Peygamber’in doğumu üzerinde durulmakta, ardından mi’racı ele alınmakta, çeşitli mûcizeleri anlatılmakta, daha sonra vefatından bahsedilmektedir.
Anadolu’nun her köşesinde yaygın bir biçimde okunan Süleyman Çelebi’nin Vesîletü’n Necât’ından başka, peygamber sevdalısı yüzlerce şair tarafından çeşitli mevlidler kaleme alınmış ve huşu içinde okunmuştur. Bunlar arasında en çok ünlenen mevlid ise Zileli Şemseddin Sivasî’nin 500 yıl önce kaleme aldığı mevlididir.
1520’de Zile’de doğan Sivasî, Horasan’dan Zile’ye göçen Ebü’l-Berekât Muhammed Efendi’nin oğludur. Adı Ahmed olup esmer olduğundan Kara Şems diye tanınır. Halvetî şeyhlerinden Amasyalı Hacı Hızır’dan hilâfet alan Muhammed Efendi’nin Şemseddin Sivâsî’den başka Muharrem, İbrâhim ve İsmâil adlarında üç oğlu daha vardır.
İlk öğrenimine Zile’de başlayan Şemseddin, daha sonra Tokat’ta Arakiyecizâde Şemseddin Mahvî Efendi’den yararlanmış, İstanbul’da medrese öğrenimini tamamlayıp müderrislik yapmaya başlamış, müderrisliği terk edip tasavvuf yoluna girmiştir. Hacca gidip dönüşünde Zile’de vaizlik yapmaya başlamıştır. Vaiz ve müderris iken Halveti tarikatına girmiş, Muslihiddin Efendi’ye, onun vefatından sonra Tokat’a gelen Şeyh Abdülmecid Şirvanî’ye bağlanmış ve önemli bir Halveti şeyhi olmuştur.
Zile’de vaizken Sivas Valisi Hasan Paşa, inşa ettirdiği Meydan Camii’nin (Yenicami) vâizlik görevi için kendisini Sivas’a davet etmiş, bu daveti, Zile’deki yaşlı babasının ve Tokat’taki şeyhinin izniyle ve ailesiyle talebelerini de beraberinde götürmek şartıyla kabul etmiş, Sivas’ta vâizliğin yanı sıra bir tekke açarak irşad faaliyetine başlamıştır.
Şiirlerinde Şemsî mahlasını kullanan Sivasî’nin eserlerinde tasavvuf bir süs ve estetik motif değil adeta o eserlerin var oluş nedenidir. Divan, Süleymaniyye, İbret-nüma, Mevlid, Gülşen-abad, Heşt-bihişt, Mir’atü’l-Ahlak, Menakıb-ı İmam-ı A’zam, Umdetü’l Huccac, Terceme-i Kaside-i Bürde, Pend-name adlı on iki manzum eserinin yanı sıra iki Arapçaeser ve on tane de mensur eserin sahibidir. Şemseddin Sivasî, Şems-i Tebrizî, ve Ak Şemseddin ile birlikte Türk tasavvuf tarihindeki üç Şems’ten biridir. İleri yaşına rağmen, III. Mehmed’in daveti üzerine Eğri seferine katılmış, Eğri seferinden sonra Sivas’a dönmüş, Ekim 1597’de vefat etmiş ve Meydan Camii hazîresine defnedilmiştir.
Şemseddin Sivasî’nin 1217 beyitlik bir mesnevi olan Mevlid’inin bazı beyitlerinin orjinalinden günümüz Türkçesine aktarımı şöyledir:
Ey Hudâvendâ tüvânâ pâdişâh
Yerde gökte senden özge yok ilah
Ey her şeyin maliki, güç ve kuvvet sahibi Allah’ım!
Yerde ve gökte senden başka ilah yoktur.
Yoğ iken eşyâyı icâd eyledin
“Kün” dedin vîrânı âbâd eyledin
Eşyayı yoktan var ettin “Ol” dedin
Harap olan yeri mamur hâle getirdin
Sakf-ı merfûu yarattın bî-sütûn
Döşedin altına arzı fevka nûn
Gökyüzünü direksiz, olarak yarattın
Altına, balığın üzerinde gökyüzünü döşedin.
Zir ü bâlâçün bezendi bî-kusûr
Birisine “dön” diğerine de “dur” dedin
Yeryüzünü ve gökyüzünü eksiksiz olarak süslediğinde
Birisine “dön”birisine “dur” dedin.
Döndü gök emrinle yer tuttu karâr
Pes hüveydâ oldular leyl ü nehar
Senin emrinle gök dönmekte, yeryüzü sabit durmakta,
Gündüz ve gece de ortya çıkmaktadır
Zerreye fazlın ererse nâgehân
Tâir-i kudsî olur ol dem hemân
Lütfun bir zerreye ansızın eriştiğinde
O zerre anında havalanarak uçar
Kimini büt-hâneden sıddîk eder
Kimini arştan sürüp zındîk eder
Bazısını putperestlikten çıkararak doğru yola iletir
Bazısını da gökten sürerek iblis yapar
Enbiyâya kimini serdâr eder
Arşına da’vet edip sırdâr eder
Bazısını peygamberlere önder yaparak arşa
Yükseltip sırlarından haberdar eder
Şem-i cem olmuş yine ahbâbına
Can feda ulsun ona ashâbına
Hazret-i Muhammed Mustafa dostlarına ışık olmuş
Ona ve ashabına can feda olsun
Etme Şemsî miskîni yâ Rabbenâ
Rûz-ı mahşerde hâbibinden cüdâ
Ey Allah’ımız! Zavallı Şemsî’yi kıyamet gününde
Sevgilipeyganberinden ayırma.
Dahi cümle mü’mîni yâ Kerîm
Lutfuna müstağrak eyle yâ Rahîm
Ey kerim ve rahim olan Allah’ım!
Bütün Müslümanları da lütfuna gark eyle
Ketebehu es-Seyyid el-Hâc Aliyyü’l-Fevzi
Ve Üstâz es-Seyyid Muhammedü’l-Kâmilî
Gufire lehümâl-Bârî
Fî Beldeti Zilî
Sene 1317
Bunu; Seyyid Hacı Ali Fevzi ve üstat, seyyit
Muhammed Kâmilî 1901 yılında Zile Beldesinde
İstinsah etti. (yazıya döktü)
Allah her ikisini de bağışlasın.