Geleneksel kültürümüzde nal ve nalbantlık

nal.png

-Bir mıh bir nal, bir nal bir at kurtarır-

Orta Asya’dan bu yana Türkler’in hayatı büyük ölçüde ata bağlı geçmiştir. Usta savaşçı, iyi at terbiyecisi ve binicisi olan Türkler, atın hızından, ulaşımdaki üstün yeteneğinden yararlanarak, yüzyılımızın ilk yarısına dek at sayesinde pek çok savaşlar kazanmışlardır,

Atın hızlı koşmasını, tırnak sağlığını korumak amacıyla atın ayağına nalbant denen kişiler tarafından nal çakılır. Nal, Farsça kökenli bir sözcüktür. Bazı araştırmacılara göre, ilk nalı Keltler, Galyalılar kullanmışlardır.

Arapça "ayakkabı" anlamına gelen nal ile Farsça "bağ" anlamına gelen bend sözcüklerinin bir araya gelmesinden türetilmiş olan nalbant sözü, at, eşek, katır, öküz gibi tırnaklı hayvanlara nal takan kimse, nalbantlık ise nalbantın yaptığı iş veya mesleğe verilen addır. Nalbant esnafının piri Ebu Süleyman İbn Kasım’dır.

Demirden yapılan nalların, ilk kez Türkler tarafından kullanıldığı da kanıtlanmış, Danimarka’da Veteriner Tarihi Müzesi’nde Türkler’in kullandıkları en eski nal örnekleri sergilenmiştir

Nal, tırnağın alt kenarının biçimine uygun demir, çelik, alüminyum veya kauçuktan yapılan ve tırnağın aşınmasını önleyen bir çember veya levhadır. Nalbantlar, “alaturka nal” diye de adlandırdıkları düz nal ile, U şeklindeki “alafranga nal” olmak üzere iki çeşit nal kullanmaktadır. Düz nalı, 3 mm’lik sacdan göz kararı ile büyük makasla keserek, küçük makasla da yuvarlayarak tasarlanmış nalı ortaya çıkarırlar. Taslak sacların etrafları örsde çekiçle dövülür. Örsün üzerine ağırşak, araya nal, üzerine zımba konarak nal üzerinde çivi delikleri açılır. Eşek nallarına karşılıklı ikişerden dört, at nallarına ise altı delik açılmaktadır. Nalbant bu düz nalı, hayvana çakarken ayağına göre ayarlar. Alafranga nalı ise demirci ustaları yapar ve nalbantlar hazır alıp kullanırlar.

Bir nalbantın kullandığı aletlerin başında nal gelir. Nallanacak hayvanın cinsine göre, farklı nal kullanılır.

İkinci kullanılan malzeme çekiçtir. Bu, nalı tutacak olan çivileri çakmaya yarar.

Üçüncü malzeme çividir. Nallama çivileri iri başlı ve yumuşaktır.

Dördüncü alet keskidir. Bu keski ile tırnağın fazlalıkları kesilip düzeltilir.

Beşinci alet kerpetendir. Kerpeten eskimiş çivileri sökmeye ve yeni çakılan çivilerin fazlalıklarının kesilmesine yarar.

Altıncı ve son alet de Törpüdür. Törpü gerek kesilen çivinin sivri uçlarını gerekse nalın dışında kalan tırnakları törpüleyip düzeltmeye yarar.

Nal, M.Ö. 2000’li yıllardan günümüze kadar bir tarih süreci içinde değişik tip ve yapılar geçirmiştir. Günümüzde özellikle sportif amaçlı atlarda tamamen fabrikasyon ve oldukça kusursuz yapılmış nallar kullanılmaktadır.

At ortopedisinde, bacak ve ayağa ilişkin kusurların ve hastalıkların sağaltımını nalla çözümlemek önemli yer tutmaktadır. Bu nedenle nalı iyi tanımak, gerekli seçimi ve usulüne uygun şekilde çakılmasını bilmek gerekir. Nalın kalınlığının üçte ikisi aşınmışsa kesinlikle yeni nal çakılmalıdır.

Nalın bir “İç kolu”, bir de “Dış kolu” vardır. Bu iki kolun birleştiği yere “nalın ön kısmı- nalın alnı” denir. Kolların geri taraftaki uçlarına “Kol uçları” adı verilir. Nalın bir “üst yüzü- tırnak yüzü”, bir de “alt yüzü-toprak yüzü” bulunur. Bazı nalların alt (toprak) yüzünde bir oluk vardır. Böyle nallara “Oluklu nal”, bazılarında ise yine bu yüzde sadece mıh delikleri bulunur. Böyle nallara da “Oluksuz nal” adı verilir. Oluklar, mıh deliklerinin düzgün açılmasına yarar, Toprağı tuttuğundan hayvanın kaymasını önler. Nalın ön kısmının ortasında ve dış kenar üzerinde nala dikey konumda “yaprak” bulunur. Bu yaprak tırnağın kusurlu oluşuna veya hastalığa göre yeri değiştirilerek “ön yaprağı” , “yan yaprağı” veya “ökçe yaprağı” adını alır. Bunlar nalın sağa sola kaymasını önlediği gibi, mıh çakılması sakıncalı durumlarda iki mıh yerine bir yaprak yeterli gelmektedir.

Nalın kol uçlarında toprak yüzüne doğru bükülmüş bir çıkıntı bulunur. Buna “mahmuz” adı verilir. Böyle nallara “mahmuzlu nal”, mahmuz bulunmuyorsa “mahmuzsuz -düz nal” adını alırlar. Mahmuzların yüksekliği nalın kalınlığı kadar olmalıdır. Gereksinime göre mahmuzlar “Tok mahmuz” veya “Vidalı mahmuz” şeklinde olabilirler.

Nalın genişliği, iç kenar ile dış kenar arasında kalan uzaklıktır. Bu genişlik tırnağın dar, geniş ve kalın oluşuna bağlıdır. Genelde bu genişlik kalınlığının iki katı olması bir kuraldır. Nalın kalınlığı, üst yüz ile alt yüz arasında kalan uzaklıktır. Genellikle 9-15 mm olup, bu yarış atlarında 3-4 mm civarına kadar iner. Nalları tırnağa tutturmak için çakılan çivilere “mıh” denir. Mıhların biçimi, sayısı, derinliği, yerleri ve yönleri çok önemlidir. Bunların seçimi ve kullanımı ustayı gerçek usta yapan hususlardır.

Nallar; düz nal, mahmuzlu nal, pençeli nal ve Türk nalı olmak üzere çeşitlere ayrılır.

Hayvanın ayağının büyüklüğüne göre nallardan uygun olanı seçilir. Nal çakılmadan hayvanın uzamış tırnakları sıntıraçla tıraşlanır. Nal kalfanın yardımıyla çakılır. Nal çakıldıktan sonra, hayvanın ayağı, ayak ağacının üzerine bastırılarak tırnaklarının kenarı törpülenir. Paça makası ile atın ayağındaki uzayan tüyler kesilir.

Hayvanın tırnağından çıkan çivilerin fazlalıkları kerpetenle alınır, tırnak kesme bıçağı ile tırnakların fazlalıkları kesilir. Özellikle çivileri hayvanın etine kaçırmamak için gerekli özeni göstermek gerekir. Ustaların deyimiyle “nalı hayvanın ayağına öyle bir çakacaksın ki, hayvan kadifeye basar gibi basacak” denilir.

At ilk kez çakılırken çok özen gösterilmelidir. Etine çivi kaçırılır ve korkutulursa sonraki yıllar huysuzluğu hep sürer. Bir nal genellikle üç ay dayanır. Bazen nal tamamen eskimediyse, çekiçle nalın kenarları toparlanarak, tekrar ata çakılır. Nalın çivileri değişmiş

olur. Bu işleme nalbantlar "gayarlama” der.

Nalbant üç, dört yıl yanında çalışan çırağın kalfalık niteliğini taşıyacak kadar ustalığını görünce, usta tarafından sekiz, on nalbant ustası dükkâna çağırtılır, dükkânda mevlüt veya dualar okunur, şerbetler içilir, çırağın kalfalığı ilân edilirdi. Kalfaya, ustası tarafından bir atı nallayacak yirmi dört çivi, iki çift nal verilir, "bereketli olsun” denilir Kalfa, nalını dövebilecek, hayvanları nallayabilecek duruma gelince ve sanatın bütün inceliklerini öğrenince kalfanın, ustası tarafından ustalığının ilân edilmesi gerekirdi. Ustalığın ilân edilmesi için her yıl bir kez Mayıs veya Haziran ayındaki "peştamal kuşanma töreni” beklenir, Tören, esnaf başının yönetiminde yapılırdı. Mayıs veya Haziran ayının bir Cuma günü düzenlenen törene, demirci, nalbant, kalaycı, bakırcı esnafı katılırdı.

Törenlerde, sabahtan, kazanlarda yemekler yapılır, bütün gün yemekler yenir, güreşler izlenir, İkindi üzeri, namaz kılınır, düzenlenen peştamal kuşanma töreninde usta; “ benim kalfa, usta olmuş” der, esnafbaşı tabaklanan bir davar derisinden oluşan peştamalı kalfanın beline kuşatırdı.

Eskiden yaşlı ve deneyimli nalbantlar bir nevi halk hekimliğini üstlenen kişilerdi. Soğuklanan, damaklarında kan peltesi biriken atlar için at sahipleri bu nalbantlara başvururlar, nalbantlar da kendi hazırladıkları ilaçları verirlerdi. Atın ayağına çivi batması halinde, nalbant çivi batan yeri oyar, kuyruk yağı ve katranla yakar, atın tırnağını bir gün suya göstermezdi. Günümüzde koşu atlarının dışında nallanacak hayvan kalmadığı için de Nalbantlık tarihe karışmıştır.

Yazarın Diğer Yazıları