Tarihimizin bir rutini: Basına baskı ve sansür
Bugün, basın zaten baskı altındayken şimdi de sosyal medyaya kısıtlama için düğmeye basıldı.
Cumhuriyet tarihimiz de bu konuda pek iç açıcı değil. Basın sürekli sansüre uğramış, gazeteler kapatılmıştır.
1925’te ilk kapatılan gazete Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı destekleyen Terakkiperver olmuştur. Bunun hemen ardından bu kez Cumhuriyet Fırkası’nı destekleyen Tevhid-i Efkâr, Son Telgraf, İstiklâl ile İslamî dergi Sebilürreşat; solcuların yayın organı Aydınlık ve Orak Çekiç, Adana’da çıkan Tok Söz ve Sayhâ, İzmir’de çıkan Sada-yı Hak ve Trabzon’da çıkan İstikbâl gazetelerinin yayınına son verilmiştir. Böylece başta İstanbul olmak üzere Anadolu basını ile Ankara arasında ipler kopmuştur.
Bu dönemde aralarında Ahmet Emin Yalman ve Velid Ebuzziya’nın da olduğu 9 kişi tutuklanarak Diyarbakır İstiklal Mahkemesi’ne sevkedilmiş, 87 günlük yargılamadan sonra sadece Orhan Kemal’in babası tutuklu kalmış, iktidara boyun eğenler beraat etmişlerdir.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’na yapılan aramayı baskın diye nitelendiren Hüseyin Cahit Yalçın bir söz yüzünden Çorum’a sürgün edilmiş, Zekeriya (Sertel) Sinop’a, Cevat Şakir (Kabaağaç) ise Bodrum’a sürülmüştür.
25 Temmuz 1931’de kabul edilen Matbuat Kanunu merkezin sıkı denetimi ile gazeteciler nefes alamaz hâle gelmişlerdir.
Basın sadece baskı ile değil, ödüllendirme ile de susturulmuştur. Bu dönemde 30’dan fazla gazeteci milletvekili yapılmış, İsmail Habib Sevük, yarı resmî gazete olan Hâkimiyet-i Millîye’ye alınmış, gazetenin başına da Falih Rıfkı Atay konulmuştu. İstanbul'da Milliyet adında bir gazete çıkarılıp Falih Rıfkı Atay, Ruşen Eşref Ünaydın, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Yahya Kemal Beyatlı da Hâkimiyet-i Millîye ve Milliyet gazetelerine muharrir olmuşlardır.
Basın üzerindeki sopa olarak nitelendirilen 1931 tarihli Matbuat Kanunu, 1932’de iki kez, 1933, 1934 ve 1938 yıllarında birer kez ağırlaştırılmış ve Atatürk’ün ölüm döşeğinde olduğu haberlerinin bile gazetelerde yer alması mümkün olmamıştır. Yasağı çiğnemeye cesaret eden Ahmet Emin Yalman’ın Vatan gazetesi üç ay süre ile kapatılmıştır.
Devletin “ensesinden ayrılmadığı” gazetecilerden biri Sabahattin Ali ilk kez, 1931 yılında, TKP ile ilişkisi var diye tutuklanıp üç ayda serbest bırakılmış, Türk milliyetçileriyle yaşadığı tartışmalarla da dikkat çeken Sabahattin Ali arkadaşı Aziz Nesin’le birlikte yayımladığı Marko Paşa adlı mizah dergisi, kısa sürede 100 bin tiraja ulaşınca Sıkıyönetim makamları tarafından defalarca toplatılmış ve kapatılmıştır.
Marko Paşa kapatılınca yerine benzer içeriklerde Malum Paşa, Mazlum Paşa, Ali Baba gibi dergilerle muhalefete devam eden Sabahattin Ali, baskılardan bunalıp Türkiye'den ayrılmak istedi ve Bulgaristan sınırını geçmek isterken kendisine kaçma girişiminde rehberlik eden Ali Ertekin tarafından 2 Nisan 1948’de (41 yaşında) Kırklareli’nde öldürülmüştür.
1940-1947 yılları arasında bazı illerde uygulanan sıkıyönetim sırasında, kapatılan gazetelerin durumunun öteki gazetelerde haber olarak bildirilmesi, açılan gazetenin yayın hayatına dönmesinin haber yapılması yasaklanmış, uygulanan sansüre uymayan gazetelere cezalar kesilerek gözdağı verilmiştir.
1945’te Türkiye’de ilk çıkan haftalık siyasi mecmua olan Görüşler, Sabiha Sertel ve Mehmet Zekeriya Sertel tarafından, tek parti iktidarına muhalif olan farklı kesimleri tek bir çatı altında toplamak ve demokratik talepleri dile getirmek amacıyla çıkarılmış yazı kadrosunda bulunan Fuat Köprülü, Niyazi Berkes, Behice Boran, Pertev Naili Boratav, Halide Edip Adıvar, Aziz Nesin ve Mehmet Ali Aybar gibi farklı görüşlerdeki önemli yazarları çatısı altında toplamayı başaran ve tek sayı yayınlanabilen derginin Tan matbaası baskını nedeniyle yayın hayatına son verilmiştir.
1946 seçimlerinde DP’nin 61 milletvekili çıkarması Matbuat Müdürlüğü’nde yumuşamaya yol açmış, bu rahatlıkta 1948’de Hürriyet, 1950’de Milliyet kurulmuştur.
14 Mayıs 1950 seçimlerinde DP’nin iktidara gelmesi basında bir umut gibi görünmüş,
Cumhuriyet gazetesinin sahibi Nadir Nadi DP’den milletvekili olmuş, Ulus gazetesinin önemli yazarlarından Mümtaz Faik Fenik, DP’nin yayın organı Zafer gazetesinin başyazarlığına gelmiş, 20 Temmuz 1950’de, 1931 Matbuat Kanunu tarafından hükûmete verilen sınırsız yetkileri kaldırılmış, gazetelerde sahipleri değil yazı işleri müdürleri sorumlu olmuş, ancak, bir süre sonra özgürlüğün bedelinin ABD politikalarına teslim olmak anlamına geldiği görülmüş, radyolarda “Türkiye’de Marshall Planı” ve “NATO Saati” gibi programlarla Amerikan sempatizanlığı Türkiye geneline yayılmıştır.
1953’ten itibaren değişmeye başlayan DP Zafer, Hürriyet ve Milliyet gazeteleriyle
“besleme” basınını kurup yandaş basın oluşturmuştur. CHP yanlısı basına ağır baskılar yapılmış, CHP’nin tüm mal varlığı gaspedilip Ulus gazetesine de el konulmuştur.
Selanik’te Atatürk’ün doğduğu eve saldırılar olduğu haberi üzerine 6-7 Eylül 1955’te Taksim’de toplanarak, Beyoğlu’nda, Galata’da ve Harbiye’de Rumlara ait olduklarını düşündükleri evler ve dükkânlar yakılıp yıkılmış, tam 11 gazete süresiz kapatılmış, gazetecilere hapis cezaları yağmış, kimi ünlü gazeteciler dövülüp tartaklanmıştır.
27 Ekim 1957 seçimlerini de DP kazanmış ama oyları gerilemiş, bu durum bazı subayları cesaretlendirmiş ve 25-27 Aralık 1958 tarihinde patlak veren Dokuz Subay Olayı sansür nedeniyle halktan gizlenmiştir. Ekonomik buhran başlamış, bazı temel gıda vb. bulunamamış, kuyruklar oluşmuş, Tekel, kömür ve Sümerbank ürünlerine büyük zamlar yapılmış, Türk lirasının değerinin üçte birine düşmesi halkı zor duruma düşürmüş ve bu dönemde halk DP’yi destekliyor imajı yaratmak için Vatan Cephesi adı ile bir oluşum gerçekleştirilmiş, radyoda çoğu sahte isimlerden oluşan katılım listeleri yayınlanmış ve listelerin yalan olduğunu söyleyen gazeteciler cezalandırılmıştır.
DP döneminde düzeni sarsıcı, vatandaşlar arasında düşmanlık ve ayrılık yaratıcı, millî birlik ve beraberliği tehdit edici yayınlar, muhalif gazetelere resmî ilan kısıtlamaları son haddine varmış Ulus gazetesine dört yıl boyunca hiç ilan verilmemiş, 1954’te resmî ilanların yüzde 14’ü Zafer gazetesine, yüzde 86’sı da 44 gazeteye yüzde ikişer verilmiş uçurum yaratılmıştır.
28 Nisan 1960’ta İstanbul Üniversitesi’nde çıkan öğrenci olaylarından sonra sıkıyönetim ilan edilmiş, yasaklara uymayan gazetelere cezalar verilmiş, Menderes 26 Mayıs’ta üniversite hocalarından “kara cübbeliler” diye bahseden ünlü konuşmasını yapmış ancak bir gün sonra ordu iktidara el koymuştur.
1960-1970 arasında basın aleyhine 566 dava açılmış, 1971’de Anayasa’da yapılan değişiklikler, 1402 sayılı Sıkıyönetim Yasası ve 1972 tarihli Basın Yasasıyla baskılar daha da artmıştır. Darbeden sonra pek çok gazete kapatılmış, kapatılmayanların siyasi içerikli haber yapmasına izin verilmemiş, böylece basında magazinleşme hızlanmıştır.