Toroslardan kopup gelmiş 5 bin türküyü ezbere çalan bir ezgi ustası Musa Eroğlu

İletişimin çok kısıtlı olduğu 19. yüzyıl başlarından 20. yüzyıl ortalarına kadar Anadolu’da âşık kahveleri ve bu kahvelere gelip yöre âşıklarıyla atışmalar yapan, âşıklık geleneklerini yerine getiren gezginci âşıklar vardı. Bu âşıklar gezdikleri, gördükleri yerlerle ilgili bilgiler aktaran halkın ufkunu açmaya çalışan bir nevi bilge tiplerdi.

Bu konuda Musa Eroğlu’nun “Posoflu Âşık Müdamî’ler, Âşık Şenlik’ler, Zileli Talibî’ler… Bunlar gazeteci, televizyoncu, eğitmen, Anadolu’nun bilim adamları; çünkü bunlar gezginci. Her şeyi öğrenip gelip kahvelerde insanlarla paylaşıyorlar. Âşıkların esas görevi budur. Kahvehanelerin üstünde kıraathane yazar. O zamanlar fonksiyon olarak kahvehaneler şimdikinden farklıdır.” deyişi tarihî bir gerçeğe parmak basmasıdır.

Anadolu insanı sanatçısına büyük saygı duyar, Toroslardan kopup gelmiş bir ezgi ustası Musa Eroğlu’nu da tarihî bir kişilik olarak görmüştür. Musa Eroğlu, bugün Türk Halk Müziği’nin yeri doldurulamayacak ustalarından biri olup binlerce şiiri ezbere bilen, “TRT repertuvarındaki 5000 türküyü peş peşe çalabilirim” diyen yaşayan kültür efsanesidir.

Kendisini ne ozan ne de saz şairi olarak nitelendirir. O, bir icracıdır, kendisini saz sanatçısı olarak görür. Söyleyeceği türküleri özenle seçtiğini belirten Eroğlu’nun, Cevrî’den okuduğu:

“Hey erenler pazarım var

Hâl ehline hâl satarım

Terazim tartım bulunmaz

Doyumuna bal satarım (Nejat Birdoğan - Cevrî).”

biçimindeki deyişler bunlardandır. Anadolu’da âşıkların Alevîsi, Sünnîsi hep birlikte Türk, örf, âdet ve geleneklerini yansıtmışlardır.

Bir sohbette, 'Çağdaş halk ozanı' olarak da görülüyorsunuz sözü üzerine; 'Çağdaş' sözünün arkasındayım. Çağın türküsünü ve araştırmasını yapıyorum, o yüzden 'çağdaş türkücü' veya 'çağdaş araştırmacı' beni daha iyi tanımlıyor diye düşünüyorum diyen Musa Eroğlu, “Ben sanat yaşamım boyunca siyaset üstü bir tavrı benimsedim. Siyasetten beslenmedim hiçbir zaman. Dünyayı başıma yıkacak olsalar inanmadığım bir şeyi söylemem. Ben sadece müzikle uğraşmadım aslında. Müzik öne çıkan tarafım oldu. Araştırmalar yaptım. 40 sene boyunca karış karış dolaştım Türkiye'yi. Bugüne kadar yedi bin köy gezdim. Tarihçilerle yarışacak kadar tarih bilgim var.” demiştir.

Taşeli yöresinin türküleri: Kullar Olam, Sarı Yaylam, Yatamadım Kasavetten, Aman Ayşam vb. türküleri derleyerek TRT repertuvarına kazandırmış, 1970 ve 1980’li yıllarda TRT de mahalli sanatçı olarak çalışmıştır.

Yolun Sonu, Halil İbrahim, Telli Turnam gibi sözleri değişik şairlere ait birçok türkünün bestesini yaparak Türk Halk Müziğinin zenginleşmesine katkıda bulunmuştur.

Sanat yaşamı boyunca; Bedia Akartürk, Neşet Ertaş, Orhan Gencebay, Belkıs Akkale, İbrahim Tatlıses, Âşık Mahsuni Şerif, Gülşen Kutlu vb. birçok sanatçıyla beraber çalışmış ve sayısız derleme yapmıştır.

Âşık makamlarını ayrıntısıyla bilen Eroğlu, Sümmanî makamı, Şirazî makamı gibi örnekleri de ustalıkla veren ender âşıklardandır.

Geleneksel müzik kültüründe geleneğin temsilini, devamlılığını, gelişmesini ve değişimini belirleyen başlıca aktörler, üstatlardır. Ancak üstatların eğilimlerini belirleyen de kuşkusuz yaşam koşulları ve içinde yaşanılan ‘zamanın ruhu'dur. (Öztürk, 2012, s. 3).

“Anadolu’nun birçok köyüne ulaştım. Sadece Çorum’da 340 köy gezdim. Anadolu’da gördüğüm şu; yaşamların inançların yüzde doksanı ortak. Gelenek ve görenekleri ortak. Yani ortak bir kültürleri var. Anadolu’daki kültür zamanla bir mozaiğe dönüşmüş. Biz kendi gelenek ve göreneklerimizi “şehirli kalıbı” içine oturtmaya çalışmışız. Şehirle özdeşleştirmeye çalışmışız. Kültürel öğeler budanmaya başladığı zaman, o güzel türkülerle yoğrulan insanların ileriye doğru bakışları da törpülenmiştir.” (Eroğlu, (06 Mayıs 2017, Konser-kayıt)

Musa Eroğlu’nun doğduğu Kumaçukuru köyünde, bir eğlenme ya da zaman geçirme aracı olmaktan çok geleneğe, kültüre ve inanç dünyasına dair kodların yer aldığı ve kuşaktan kuşağa aktarıldığı bir ifade biçimi şeklinde algılanan müzik, yaşamın doğal bir parçasıdır.

Bu nedenle köyde herkes müzikle iç içe yaşar ve köydeki erkek nüfusun hemen hepsi, başta bağlama ve keman olmak üzere çeşitli enstrümanları çalıp türkü söyler. Musa Eroğlu da böyle bir ortamda, çok küçük yaşlardan itibaren sağlam bir müzik geleneğinin içinde yetişir. Aile büyükleri dışında sistematik bir saz-söz ustası olmaz. Geleneğin canlı bir şekilde yaşanıp yaşatıldığı bir kültür ortamında kendi kendisini geliştirir.

Geleneği bilen, müzik kültürünün önemli temsilcilerinden olan, aynı zamanda geleneğin temsilcileri ile derin ilişkiler kuran Musa Eroğlu, geleneksel bir sözlü kültür ve müzik ortamında yetişen, bu yetişme sürecinde edindiği otantik değerlerini koruyarak, geliştirerek geleneğin günümüze kadar taşınmasında ortaya önemli üretimler koyabilen sayılı ismin arasına girmiş, geleneksel halk müziğinin icrası, aktarımı ve öğretiminde oldukça önemli bir yerin sahibi olmuştur. (Çevik, 2012, s. 6)

Mektup yoluyla öğretmenlerden ezgilerin toplanması, Türk kültürünün korunup yaşatıldığı Osmanlı coğrafyasının farklı bölgelerinde farklı zamanlarda gerçekleştirilen derleme gezilerinde kayıt edilen türküler, radyonun merkezileştiği süreçte köyden şehire gelen musikişinasların şehirle buluşturduğu türküler, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu’nun ilgili komisyonlarına gönderilen bireysel katkılar gibi çok sayıda çalışma sayesinde günümüzde sayısı binlerle ifade edilebilen nota dokümanına sahip bir repertuvar oluştuğu bilinen gerçeklerdendir. Bir gerçek de Anadolu’da sazın, sözün, şiirin az gelişmesinin ya da gereği gibi gelişememesinin ana nedeni inançlardır. Kimi yörelerde saz çalanın sazı kırılmış, elinde sazı olan horlanmıştır.

Sözü ve müziği Musa Eroğlu’nun ‘Zamansız Yağmur’, türkü sevenlerin dinledikçe daha çok sevecekleri bir çalışma, son yıllarda iyice netleşen müzikal çizgisinin bütün özelliklerini taşıyan, kendisiyle özdeşleşen tınılarla bezeli bir yapıt olarak görülmektedir.

1970’li yıllardan bugüne solo ve çeşitli isimlerle birlikte 40’ın üzerinde türkü albümüne imza atan Musa Eroğlu, Yavuz Top, Arif Sağ ve Muhlis Akarsu’yla birlikte hazırladığı 7 kasetlik “Muhabbet” serisi türkü kültürü açısından önemli bir dönüm noktası kabul edilir.

Ayrıca UNESCO için hazırladığı, semahlardan oluşan “Bin Yıllık Yürüyüş” adlı albümler ve Fransa’da etnik müzikler üzerine çalışan bir kurum için hazırladığı “Anadolu Müzikleri” adını taşıyan albüm gibi uluslararası çalışmaları da bulunmaktadır.

Mehmet Çevik tarafından hazırlanan “Türkü Kültüründe Değişim Süreci ve Musa Eroğlu” adlı doktora tezi esas alınarak Çevik tarafından “Anonim Bir Türkü Musa Eroğlu” adlı bir de kitap hazırlanmıştır.

1970’lerden beri radyo ve televizyonlarda sanatını icra eden Musa Eroğlu, Kültür Bakanlığı’nda da araştırmacı-uzman olarak görev yapmış ve buradan emekli olmuştur. 1998 yılında devlet sanatçısı unvanına layık görülen Musa Eroğlu, hâlen Ankara’da yaşamakta ve müzik çalışmalarına devam etmektedir.

------------------

KAYNAKÇA

O. M. Öztürk, (2012). Geleneksel Bağlama İcrasının Gelişiminde Üstatlık Kültürünün Rolü ve Belirleyiciliği.

Nida Tüfekçi, Uluslararası Bağlama Sempozyumu. İstanbul: İTÜ TDMK.

Mehmet Yardımcı Arşivi.

Yazarın Diğer Yazıları