Türk adı silinmeyecekse
Ne demiştik? Türkiye’de Osmanlı bakiyesi İslam Teali ve Kürt Teali cemiyetlerinin devamları yaşıyor. Kurtuluş Savaşıyla yeraltına inen, gizliden gizliye çalışmalarına devam eden bu örgütler, fırsatını bulduklarında nerede kaldılarsa oradan yollarına devam ediyorlar.
Bu bir zihniyettir.
Siyasal bir paradigmadır.
Kendini her dönem ve çağda değişmeyen aynı kalıp içinde inşa etmesini bilen birer ideolojik yapıdır.
Kullandıkları ikna aracı İslam dini.
Tıpkı Hasan Sabbah gibi. Hasan Sabbah kurulu Selçuklu devleti karşısında Alamut Kalesi’nde geliştirdiği eğitim sistemiyle öyle müritler ve kendine tapınacak derecede bağlılar yetiştirmişti ki insanların dimağları gerçekle propagandayı birbirinden ayıramıyordu. Sonunda Anadolu’yu fetheden Sultan Alparslan’ı bile şehit ettiler.
Türkiye’de kendini Osmanlıların devamı gibi algılayanlar da aynı şeyi yapıyor. Tarihsel dönüşümleri, büyük devrimleri ve gelişen bilimsel ilerlemeleri ve teknoloji sayesinde ister istemez doğal olarak farklılaşan toplumsal yapıyı hiç görmüyor, tüm zamanlar için tek bir düzen, tek bir toplum ve tek bir toplumsal yapı olacağını sanıyorlar.
Çünkü propaganda aracı İslam..
İslam ne mübarek bir din...
Kimi içinden Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaş-ı Velî gibi yumuşacık, gönülleri ısıtan, kavga yerine barışı, öfke yerine huzuru telkin eden akımlar, tasavvuf önderleri çıkarıyor. Kimi de Hasan Sabbah, Taliban, el- Nusra vb. gibi kafa koparan, kin ve öfke dolu topluluklar da çıkarıyor. Hariciler gibi kendi dindaşını kesecek derecede fetva veren ulema da İslam dünyasının içinde, Veysel Karanî gibi hak aşığı da.
Dikkatinizi çekerim: Kana susamış cellâdın yaptıklarına gerekçe gösterdiği, okuduğu ve dayandığı kitap da Kur’an, gönül sultanlarının dayandığı, okuyup ilham aldığı kitap da.
Türkiye’de Türkleri milliyetsizleştirerek, İslam üzerinden propaganda yapanların dayandığı kaynak da tıpkı Hasan Sabbah’ınki gibi yine Kur’an. Hatta İslam Teali Cemiyeti, İngiliz Muhipleri üyelerinin dayandığı da aynı kaynak da yine Kur’an.
Devleti yıkanlar da “Kur’an’dan aldık ilhamı” diyor, ülkeyi kurtaranlar da. İ’la-i kelimetullah için yeryüzünün zaptına koşan Türk de yine ilhamını Kur’an’dan alıyor. Kızıl Elma varacağı son nokta.
İşte Diyarbakır meydanından indirilen “Ne mutlu Türk’üm diyene” yazısı. İşte, Atatürk’ün devlet nişanlarından silinmesi vak’ası. İşte, kurucu irade tarafından milli bütünlüğün üst kimliği olarak ortaya konulan “Türk milleti”, yurttaşlık kavramının, etnistiteye indirgenerek dışlanıp, bu ilişkinin bozulması, hepsi birer cinnet halinin İslam üzerinden yürütülen propagandayla gerçekleştirilmiş şeklidir.
İlmi seviyesi, rütbesi, bulunduğu statü ne olursa olsun inançlar, kişileri, kitleleri, toplulukları ve hatta toplumları öyle hale getirir ki, kişiler kendi devletlerini kendileri yıkar, kendi özgürlüklerini yine kendileri ortadan kaldırır, öz malına kendileri zarar vermeyi başarı olarak kabul ederler. İnsanların zihinlerine yüklenen her inanç programı kişiyi yönetir.
Milliyetsiz ve Türksüz İslam ile ilişkilendirilerek oluşturulmuş inanç programı, yüklenen herkesin beyninde nasıl yıkıma dönüşüyor derseniz, çok uzağa gitmenize gerek yoktur. Yaşadığımız süreçe bakınız...
Daha dün, bir avuç milliyetçi Anadolu’nun işgal edilmesi üzerine kurtuluş savaşı başlatıyor, teali cemiyetlerinin üyeleri resmi, gayrı resmi, hep birlikte hem Türk’e sövüyorlar ve hem de idam fetvası vererek, ölüm emri çıkarıp uçaklardan atıyorlardı. Aradan çok zaman geçmedi. Din ile uyuşturulan kitleler yönetimi ele geçirince beyinlerine yüklenen virüs programı devreye giriyor ve “özgürlükler” adına her şeyi yıkıp geçiyor.
Ve bütün bunlar olurken, adı ülke topraklarından silinen bir toplum, kurucu varlığı göz ardı edilen bir toplum, dini ve insani doğruların bu olduğunu sanarak yok edilişini büyük bir zafermiş gibi seyrediyor.
İslam’ı cellâtların elinden aldığımız gün, yüce dinimiz bir uyuşturucu, bir beyin kontrol aracı olmaktan çıkıp asıl mecrasına dönecek ve her yere ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ diye yazılacaktır. Çünkü Türk, İslam’ın kılıcıdır.