Türban 2011 seçimlerinin argümanıdır
Döndük mü başa? Evet döndük. Aradan geçen onca yıldan sonra başladığımız aynı noktaya geldik.
Konumuz türban, siyasetimiz belli.
Rol dağılımını anlatmaya gerek var mı?
Herkes rolünü sahiplendiğine göre yok.
İşte asıl mesele de burası. Herkesin rolünü sahiplenmesi, vaziyetini alması, tavrını ortaya koyması meselesi. Türbanı sıradan olmaktan tam da bu özellik çıkarıyor. Bu sebepledir ki türbanı sıradan bir polemik konusu sananlar yanılıyor.
Türban, 8 yıldır AKP’yi iktidarda tutan olgudur. Öyle olduğu içindir ki, 8 yıldır Türkiye’de yaşanan her ne varsa türban sayesinde yaşanmıştır.
28 Şubatçıların ortamı germe, kurulu iktidarı indirme gerekçesinin temelinde de türban vardı, 28 Şubat karşıtlarının varlık ve siyasal güç kazanmasının temelinde de. Demek ki türban en temel siyasal belirleyici, en güçlü iktidar oluşturucu bir güce işaret ediyor.
Türbanın görevi henüz bitmedi.
2011 Haziran’ında yapılacak seçimde ona ihtiyaç var. 28 Şubat sürecinin tamamlanması buna bağlı. 28 Şubat süreci, kurulu iktidarı indirip, içinden siyasal bir aktör çıkardıktan sonra, Türkiye’deki Kemalist yapıyı ortadan kaldırarak, yeni bir yapı kurmak amacına dayanıyordu. Söz konusu yeni Türkiye düzeninin içinde vatandaşlık kavramından, sürmekte olan üniter yapının değiştirilmesine ve yeniden kurulmasına kadar pek çok şey var. Özal’ın işaret ederek belini bükemediği yapının, güçlü bir iktidar eliyle olabileceğine inanan kesimler, önce AB ilişkilerinin kökleşip sağlamlaşmasına, ardından merkez medyanın belirleyici gücünün kırılmasına, sonra, toplumsal örgütlenmeyi sağlayarak direnç oluşturacak kimselerin bertaraf edilmesine, en nihayet de anayasa düzenlemeleri ile, zamana yayılmış büyük değişimi yönetmeye ve gerçekleştirmeye karar verdiler. Bütün bunların olabilmesi için 1961 Anayasası ve 1980 darbesiyle kurulan siyasal rejimin istenen değişimi yapmaya izin vermeyeceği belli idi. Bunu, Turgut Özal’ın “Kuzey Irak’a girelim, orada asker bulunduralım, Türkiye de federasyonu konuşmalı” türünden talepleri karşısında kalın bir duvar gibi önlerine çıkan engeli, görmesi gerekenler gördü.
Kürtçü taleplere çözüm, azınlıkların okullaşması, Ermenilerin küçük bir kara parçasına hapis yaşamaya mahkûm bırakılması ve daha pek çok mesele ancak, Türkiye’de bu siyasal talepleri karşılayacak güçlü bir iktidar tarafından çözülebilirdi.
Öyle ise? Birilerinin duruma müdahale ederek yolu açması gerekiyordu.
Öyle oldu. Erbakan’ın cemaat önderlerine başbakanlıkta yemek vermesi, kızların üniversitelerde ve kamusal alanlarda türbanla dolaşmasının yaygınlaşması bahane edilerek, 28 Şubat post modern darbesi yapıldı.
Darbecilerin dini içerikli değerlerle savaşan bu davranışı, dev seçmen dalgalarının köpürmesi demekti. Çünkü darbe tam da damara denk geliyordu.
Bu koca seçmen dalgalarını bir mıknatıs gibi kendine çekecek siyasal aktör çoktan hazırlanmıştı. Kaos içinden yalınkılıç bir pehlivan çıktı. İktidar oldu. Birinci işi AB ile müzakereleri başlatmak oldu. Çünkü geçmişi güven vermiyordu. Desteklenmesi için AB’nin inandırılması gerekiyordu. Dört yıllık iktidar süresinde sayısı yüzleri aşan dış geziler, anlaşılmasına yetti. İkinci dört yıl, sırf içe yöneldi. Önce medya zemini, ardından Özal’ın karşılaştığı direncin ortadan kaldırılması süreci başladı, derken anayasaya kadar geldik.
Gelinen noktada görülen şudur: Siyasal iktidar, belirlenen hedeflerine ulaştıkça yarattığı adaletsizliğe çözüm bulmak için yanlışlarını düzeltme yoluna gidiyor. Bunun için, “hapishane mağdurları” meselesini dillendiriyor, Kılıçdaroğlu’nun bir seçim taktiği olarak geliştirdiği türban meselesindeki mağduriyeti, istediklerini aldığı, amaçlarının büyük bir çoğunluğunu gerçekleştirdiği için daha fazla uzatmadan 2011 Haziran seçimleri sonrasında çözmeyi planlıyor.
Peki, şimdi neden çözmüyor? Çünkü bir dönem daha iktidar olması gerekiyor. Bu sürede sistemi istediği noktaya oturtacak, evinin içini derleyip toplayacak. Ve onca emek vererek yeniden düzenlediği siyasal ortamın lideri olarak elbette karşılığını alacak ve Çankaya’ya çıkacaktır. Türban, 2011 seçimlerinin temel argümanıdır.