Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Dr. Fatma ÇELİK
Dr. Fatma ÇELİK

Tüm kararlar bireysel alınırsa…

Bu hafta sonu sokağa çıkma yasağı bir var bir yok denildikten sonra nihayetinde uygulanmadı. İlk olarak bu süreci bir hatırlayalım…

Öncelikle Sağlık Bakanı, "Önümüzdeki dönemde hafta sonu sokağa çıkma yasağıyla ilgili şu an bir düşünce yok" dedi.

Zaten normalleşme sürecine giren Türkiye'nin beklentisi de bu yönde olduğu için esnaf, tüccar planını buna göre yaptı. Hafta sonu yazlığına veya başka bir yere gidecek olanlar, buna göre hazırlandı.

Ardından, ertesi gün işe gidecek vatandaşın çoğu uykuya geçmişken, gece yarısı İçişleri Bakanlığı genelgesi ile sokağa çıkma yasağı ilan edildi.

Henüz uyumamış olanlar gece yarısı, uyanınca öğrenenler de sabah saatlerinde apar topar planlarını değiştirdi ve işler yasağa göre ayarlandı.

Derken… Cumhurbaşkanı "Sağlık Bakanlığımızın önerisi ve İçişleri Bakanlığımızın genelgesi ile bu hafta sonu da 15 ilimizde sokağa çıkma sınırlaması uygulanacağı ilan edilmişti. Fakat vatandaşlarımızdan aldığımız değerlendirmeler, bizi kararı yeniden gözden geçirmeye yöneltti. Tek amacı hastalığın yayılmasını önlemek ve vatandaşımızı korumak olan bu kararın, farklı sosyal ve ekonomik sonuçlara yol açacağı anlaşıldı. 2,5 aylık bir aradan sonra yeniden günlük hayatını düzenlemeye başlayan vatandaşlarımızın sıkıntıya düşmesine gönlümüz razı olmadı… Bunun için, cumhurbaşkanı olarak bu kararın uygulanmasını iptal etme kararı aldım" diyerek nihai kararı açıkladı.

Tek amacı hastalığın yayılmasını önlemek ve vatandaşı korumak olan bir karar nasıl olur da gönül razı gelmedi diye kaldırılabilir?

Kararlar gönle göre mi verilir, hukukun çizdiği çerçevede bilime göre mi verilir?

Uygulanan sokağa çıkma yasaklarının hukuka uygun olmadığını zaten daha önceden (12.04.2020 tarihli yazımda) yazmıştım. Ancak bu sefer dikkat çekmek istediğim hukuksal temelden yoksun bu kararların bilimsel temelden de yoksun olduğu.

Dahası…

Türk tipi başkanlık sisteminin sebep olduğu büyük eksiklik, bugün Türkiye'nin en çok ihtiyaç duyduğu şey: Kolektif karar alma organı.

Birkaç hafta önce hafta sonu sokağa çıkma yasağı kararının ilk açıklandığı günü hatırlarsınız. Gece yarısına iki saat kala açıklama yapılarak, kaosa sebebiyet verilmişti. İçişleri Bakanının tüm sorumluluğu üstlenmesi ile sorun çözüldü sanıldı.

Ancak bu bireysel sistem devam ettikçe sorun çözülebilir mi?

Tüm bakanlar her türlü karara imzayı "Cumhurbaşkanının talimatıyla" atıyor.

Kabine toplantısı yapılıyor ama sistemde "kabine kararı" diye bir kavram yok. Hatta Anayasa'da "kabine" diye bir kavram yok!

Cumhurbaşkanı tarafından atanan ve yalnızca onun tarafından görevden alınabilen bakanların Cumhurbaşkanı ile bir araya gelmesinden ibaret kabine toplantısı denilen şey.

Bu yüzden sokağa çıkma yasağını iptal etme kararı "aldık" denmiyor, "aldım" diyor mesela.

Oysa yasağı çıkaran genelgenin dayanağı da "Cumhurbaşkanının talimatı".

Hiçbir siyasal karar, kolektif olarak alınmıyor.

Öyle ki, bu durum, isminde bilim geçtiği ve alanında uzman 31 bilim insanından oluşan Bilim Kurulu'na dahi yansımış vaziyette.

Onlar da televizyonlara, gazetelere çıkıp bireysel görüşlerini açıklıyor.

Kurul olma mantığı adeta unutulmuş.

Bir tek metnin altında ortak görüş olduğunu belirten imzalara neredeyse sadece meslek örgütlerinde rastlıyoruz, onların da yapısı tehlike altında zaten.

Oysa madem bir "kuruldan" bahsediyoruz; o halde, en azından hijyen tavsiyeleri üzerinde ortak bir talimat metni yayınlayamaz mıydı bu kurul?

Maske ve eldiven kullanımı ile ilgili, hastalığın devam eden tehlikesi ile ilgili ortak bir açıklama yapamazlar mıydı?

Koskoca ülkede, maske bezinin kaç kez yıkanabildiğini açıklamak Cumhurbaşkanına mı düşüyor?

Biri çıkıyor, salgın açısından iyiye gidiş var diyor; öbürü çıkıyor, yok diyor.

Vatandaş olarak siyasilere güveni çoktan yitirdik de bilime de mi güvenemeyeceğiz?

Yeni sistem zaten herhangi bir karar organına müsaade etmiyor, ancak tavsiye niteliğinde karar verilse de kurul olmanın gereklerine bu kadar mı engel oluyor?

Ne yazık ki, evet. Cumhurbaşkanlığı makamı ile parti başkanlığı da birleşince, yasa yapımından yönetime her şey bir kişinin "talimatına" bağlandı; liyakat terkedilince tüm kurumlar ve yargı bir kişinin "talimatına" kaldı.

Hukukun ve anayasanın talimatı değil, şahsın talimatı ile ülke yönetilmeye başlanınca; işte böyle yönetim zafiyetleri yaşanıyor ve vatandaşın işi ve hayatı böyle oyuncak ediliyor.

dfs-004-001-011-001-001-001-002-016.jpg

Yazarın Diğer Yazıları