TSK kendisini savunuyor!
Türk Silâhlı Kuvvetleri sözlü-yazılı savunmaya geçti.
"savunma" deyince... Bir ara TSK'dan açıklama gelmişti; "Askerlerimiz eşkıya karşısında kendisini savundu." meâlinde. Yanılmıyorsam Dağlıca mıntıkasında, "Çözüm süreci" dedikleri çözülme döneminde, teröristlerin ateş açmasına karşılık TSK'nın savunmaya geçtiğini söylemişler, herkesi hayrete düşürmüşlerdi.
PKK eli silâhlı dağda, ovada dolaşacak, Türk Silâhlı Kuvvetleri, eğer bir saldırı olursa kendisini savunacak… Eh… O kadarcık olsun! Savun bari!
İktidardakiler, ülke birliğini isteyenlerin yazdıklarını dikkate almalıdırlar. Bizleri, yukarıdakiler, acaba ne suç işlemişler bakalım, diye okuyorlar, sonra yağmur gibi kâğıtlar akıyor, hadi savcılığa ifadeye...
Şahsen ifadeye çağrıldığım her konuda haklı çıktım. ("Ben" demek hoş değil; millî hasletle mücehhez olanlar için konuşuyorum.)
Ceza aldıklarımdan da haklıydım. Bir AKP kurucusu ve genel başkan yardımcısı beni mahkemeye vermişti. Ama biliyordum ki, her yazdığım doğruydu. Ne oldu? O adam PKK/HDP'den milletvekili seçildi.
En tepedeki, gazetede bazı arkadaşlarımızı şikâyet etmiş. Gittiler, ifade verdiler. Şikâyet konusuna akıl erdiremiyorum! Meseleyi açmayayım, arkadaşlar köşelerinde yazarlar.
Millî sesler; "çözüm" çözülmedir, PKK'nın oyununa gelmektir, bölücülere alan açmaktır, insanlarımızı birbirine düşman etmektir, yapmayın etmeyin dediler, hemen suçladılar: Siz şehit cenazelerinin gelmesini istiyorsunuz!
Behey adam! PKK ezilsin, şehit cenazeleri de gelmesin! Söyledikleri budur!
Millî seslerle aynı hizadasınız şimdi! Hatalarınızı kendiniz peş peşe itiraf ediyorsunuz.
Mücrimsiniz ve bunun hesabını vereceksiniz!
Sizin gafletiniz, daha ötesi art niyetiniz, PKK üzerinden etnikçi kutsamanız ülkeyi kan gölüne döndürdü. Üç ayda gelen şehidin sayısını veremiyorum, içim yanıyor! Dul kalan hanımlar, yetim kalan çocuklar, evlâtsız kalan ana-babalar, akrabalar...
Sizi bu kadar ikaz ettik, dinlemediniz. "Çözümsüzlük istiyorsunuz, ırkçılık yapıyorsunuz..." (Sözlerinizi aynen iade ediyorum!) dediniz, İmralı'yla kol kola girdiniz, Kandil'e akıl danıştınız, Dolmabahçe'de "II. Sevr Mutabakatı"na vardınız. (Asla unutulmayacak meş'ûm gün: 28 Şubat 2015.)
PKK'yı baş tacı edenler, o kadar insanın kanına girdiler; silâhlı güçlerimizi kendi çıkarları için kullandılar. Bunların hesabının sorulmayacağını mı sanıyorsunuz!
Türk Silâhlı Kuvvetleri, bu "Çözülme vetiresinde bizim suçumuz, günahımız yok." açıklaması yapmaya başladı. Gazetelere haberler sızdırılıyor.
AKP Hükûmeti, TSK'nın operasyonlarını 2010'dan beri valilerin emrine bağlamıştı. Maksat PKK'yı rahatsız etmemekti. TSK ilerisini düşünerek, her kıpırdamada valiliğe yazıp izin istemiş, bu izin dilekçelerini de ileride lâzım olur diye dosyalamış. Üç yıl içinde izin verilmeyen operasyon sayısı 290. Hangi araç gereçlerle nasıl operasyon yapılacağı bile tek tek yazılmış.
TSK demek ki, PKK'nın faaliyetlerini görmemezlikten gelmenin nasıl bir suç olduğunu, ileride suçun kendilerine nasıl atılacağını hesap ederek çetele tutmuş. İyi de etmiş.
Hesap günü geldiğinde bu çetele lâzım olacak. Öyle hesap günü ki, inanın 17/25 Aralık hesabından çok çok daha önemli.