Trump’ın yargıçları, ABD adaleti
Avukat Ahmet Yavuz Uşaklıoğlu’ndan bahsedeceğim. Ve onun bakışı ile ABD seçimleri ve Yargısını konuşacağız.
Kaliforniya ve İstanbul Barolarına kayıtlı kaç avukat tanıdınız? Ahmet Yavuz Uşaklıoğlu böylesine değerli bir hukukçu.
Bu kadar değil tabii, dahası var: Einstein Vizesi (EB-1A) ile Green Card aldı. Nobel Ödüllü Prof. Aziz Sancar’ın kurucusu ve Onursal Başkanı olduğu Aziz ve Gwen Sancar Vakfı’nın Yönetim Kurulu’na bağlı Hukuk ve Dijital İşlerden sorumlu ABD’deki avukat. Dijital Hukuk, Güneşini Uyandır ve Main Human Motive kitaplarının yazarı. Öğrenciyken yazdığı Dijital Hukuk; İstanbul Üniversitesi’nde, Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesi’nde ve Pamukkale Üniversitesi’nde ders kitabı olarak okutuldu.
UC Berkeley’de Teknoloji ve Fikri Mülkiyet Hukuku üzerine yüksek lisans yaptı. City University of London’da Uluslararası Ticaret Hukuku üzerine yüksek lisans yaptı ve yeni bir test bularak “İngiltere’nin tahkim konusunda dünyanın en önemli merkezi olmasının nedeni” hakkında bir tez yazdı. Resmî Berkeley Law Magazine’de kendi döneminde seçilerek yer alan ilk Türk oldu. Seçilmesindeki esas sebep Main Human Motive kitabını kaleme almış olmasıydı. 2023 yılındaki diğer Berkeley mezunları arasında çok sayıda Harvard, Oxford, MIT, Yale gibi dünyanın en prestijli okullarından mezun olan elliden fazla farklı milletten öğrenciler vardı fakat onların arasından Ahmet Yavuz Uşaklıoğlu seçildi. Şimdi West Hollywood’da kurucusu olduğu U2U Law isimli hukuk bürosunun yönetici avukatı olarak görev yapıyor.
Yeni neslin önemli bir hikâyesini yazıyor “Ahmet Yavuz Uşaklıoğlu”.
Kendisi ile ABD’deki seçimler üzerine ve ABD’nin En Üst Mahkemesi’nin seçimin kaderini etkileyecek olan Trump hakkındaki kararını konuştuk.
Özellikle Türk medyasında karşılaşamayacağımız birçok konuyu irdelemiş olduk. Yeniçağ gazetesi okuyucuları için yargı kararlarının ABD seçimlerine etkisini konuştuk.
1) Supreme Court, Türkiye’deki Anayasa Mahkemesi’ne mi denk geliyor?
Hayır, iki sebep ile Supreme Court’u Anayasa Mahkemesi olarak tercüme edemeyiz. İlk sebebi ismi o değil, ikinci sebebi ise fonksiyonu o değil. Supreme; otorite, yetki veya makam olarak diğerlerinden daha üstün demek, yani en üst makam anlamında kullanılabilir. Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’nin görevi anayasa ile sınırlı. ABD’de ise Supreme Court federal kanunlarda söz sahibi, anayasal konularda kanun koyucu gibi yeni hükümleri yürürlüğe koyuyor. Fakat Anayasa Mahkemesi yeni hüküm vermiyor yahut yeni kanun yapmıyor. Supreme Court ise, gündemde olduğu üzere, Başkan için resmî görevlerinde cezai bağışıklık getirdi.
Dolayısıyla Supreme Court, Anayasa Mahkemesi değildir. Ben “En Üst Mahkeme” şeklinde tercüme ediyorum.
En Üst Mahkeme’yi şu şekilde izah edeyim: Anayasa Mahkemesi’nin, Yargıtay’ın, Yüksek Seçim Kurulu’nun ve Danıştay’ın görevini tahayyül edin. Ardından bu üst düzey mercilerin görevlerini tek bir üst mercide toplayın. İşte bu ortaya çıkan “Supreme Court” yani En Üst Mahkeme.
2) Başkanın cezai bağışıklığının olması neden büyük bir soruna yol açtı?
Çünkü ilk defa Amerika’nın tarihinde bir makamın başındaki kişi cezai bağışıklık kapsamında yargılanamayacak. Dikkat çekmek isterim ki ABD’nin kuruluşundan bugüne gelen iki ana fikri vardır. Birincisi özgürlük, diğeri ise monarşinin olmaması/tek adam rejiminin kabul edilmemesi.
İlgili konuyu Stanford ve Berkeley hukuk mezunlarının tertiplediği Kaliforniya’nın En Üst Mahkemesi’nin hâkimi Goodwin Liu’dan dinleme fırsatı buldum. Liu, Kaliforniya’nın en önemli yedi hâkiminden biridir. Kendisi o özel toplantıda şunları söyledi: “ABD ortak bir din, ortak bir dil, ortak bir ırk veya etnisite üzerine kurulmadı. (ABD’nin resmî bir dili hiçbir zaman olmamıştır. Kaliforniya’da resmî makamlarda bile İspanyolca ve İngilizce konuşuluyor.) Ama ortak bir fikir vardı: Özgürlük. Bu ülkenin kurucuları özellikle Avrupa’daki baskıcı rejimlerden yeni bir kıtaya kaçan insanlardı. Sonra gelenler de yine bu özgürlük fikriyle ABD’ye geldiler.”
Ben Kaliforniya’nın en üst düzey hâkiminin ifadelerine naçizane bir ekleme yapmak istiyorum. Özgürlük fikrinin yanında bir diğer fikir de monarşiyi tanımamalarıydı. Başkanın yetkileri anayasada kısaca belirtiliyor. İki dönem yani dört artı dört şeklinde görevini icra eder. Bunun dışında başkomutanlık, yurt dışında ülkeyi temsil etme gibi temel görevleri vardır. Para konularında ise Kongre’ye bağımlıdır. Supreme Court kendisini denetler.
İlgili karar En Üst Mahkeme’nin verdiği kararla altı oya karşı üç oy ile alındı. Üç üyenin karşı çıktığı ve Hâkim Sotomayor’un kaleme aldığı karşıt karar yazısında; monarşinin önünün açıldığı ve daha da önemlisi, ilk kez bir kişinin kanunların üzerinde olacağı ifadelerini kullandı. Erwin Chemerinsky gibi Amerikalı birçok anayasa profesörü de ek olarak; “Kişi kanunların üzerinde mi, ne demek yargılanamaz? Madem bir suç işledi, yargılanması gerekir. Ne demek yargılamamak?” yorumları yaptılar. Fakat artık olan oldu. Artık ABD Başkanlarının göreviyle ilgili konularda cezai bağışıklığı var.
3) Karar altı oya karşı üç oy ile alındı. Bu noktaya neden çok vurgu yapıyorsunuz?
Çünkü bu durum açıkça En Üst Derece Mahkemesi’nin siyasi olarak bölündüğünü gösteriyor. Altı hâkim, Cumhuriyetçi Başkan tarafından atandı. Üç hâkim ise Demokrat Başkanlar tarafından. Düşünebiliyor musunuz? Hâkimler kim tarafından atandıysa; onun görüşüne uygun olacak şekilde karar belirtmişler.
Amerika’da iki büyük politik akım var: Demokratlar ve Cumhuriyetçiler. Demokratlar, liberal ve daha kucaklayıcı çizgideler. Cumhuriyetçiler, Muhafazakârlar ve Hristiyan Muhafazakârlar ana gövdeyi oluşturuyorlar. Cumhuriyetçilik fikri, daha çok çiftçiliğin icra edildiği eyaletlerinde popüler. Demokratlar daha çok farklı kültürlerin olduğu yerlerde çoğunluktalar. Mesela Kaliforniya ve New York Demokratların kalesi gibidir. İşte bu iki siyasi partinin En Üst Mahkeme’ye nasıl kuvvetli tesir ettiği bu kararda açıkça anlaşılıyor.
Bakın çok ilginç, Donald Trump kendi döneminde üç yeni hâkim atamıştı. En önemli Demokrat çizgideki hâkimlerden Ruth Bader Ginsburg da vefat eden hâkimlerden biriydi ve onun yerine de gencecik Cumhuriyetçi çizgideki bir hukukçuyu atamıştı. Bu durum En Üst Mahkeme’deki dengeyi tamamen değiştirmişti. Şimdi ne oldu dersiniz? Atadığı üç hâkim de Trump lehine hüküm verdi.
4) Bu yargı kararı seçimi etkiler mi?
Kuşkusuz evet. Etkiledi bile. Trump ilk defa ağır suçlardan (felony) hüküm giyen ve tekrar aday olan eski başkan olarak tarihe geçti. Fakat bu En Üst Mahkeme kararının neticesinde mahkeme bazı delilleri kullanamayacak. Çünkü deliller resmî Başkanlık göreviyle ilgili konularda bağışıklık kapsamına giriyor. Örneğin Trump’ın Adalet Bakanlığı seçim sonuçlarında manipülasyon yaptığına ilişkin suç işlediği iddia ediliyor. Bu suçlara karşı Trump’ın yargılanması mümkün olmaktan çıkabilir çünkü bu suçlar resmî görevi kapsamında değerlendirilebilir. Dolayısıyla Trump yeniden yargılanacak ve bu yargı süreçlerinin seçimin ardında kalması kuvvetle muhtemel. Eğer Trump başkan seçilirse, ki anketlerde önde götürüyor, o zaman kendi suçlarını affetme yetkisine de sahip olacak. Diğer olası durum ise kendisinin atayacağı, tüm ülkede yetkili Başsavcı (Attorney General) Trump hakkındaki dosyaları geri çekebilir. Nihayetinde Trump yine yargılanmaktan kurtulmuş olur.
Sonuç olarak, En Üst Mahkeme Trump’a can simidi attı. Kısacası, En Üst Mahkeme, ABD’de tarihî bir karar verdi. Hukuk alanında ilklerle karşılaşmaya devam ediyoruz. ABD’de seçilecek başkanın tüm dünyaya etkisi olacağı aşikâr, özellikle de Üçüncü Dünya Savaşı dedikoduları dolaşırken.